Yanından geçerken duruşu ile sitem eden, yoldan geçenlere bir ikaz ya da bir pusula görevini üstlenen boynu bükük yol levhası kurşunlanmıştı. Gözüme takılan delik deşik edilmiş levhanın durumu, hep yüreğimi yaktı ve yüreğimi yakmaya da devam ediyor. Yahu arkadaş ne istiyor bu insanlar yol levhasından? Ağaç değil ki taşlansın! Kuş değil ki avlansın! Ne ağacın taşlanmasını ne de kuşun avlanmasını tasvip etmemek ile birlikte karşıyım da. Fakat neden böyle bir olay yaşanıyor? Anlayamıyorum. Kara yolunu atış poligonu, yol levhasını hedef tahtası olarak algılayan “Vandal” uzaydan gelmemiş ise şayet bu şahsiyet nasıl bir eğitimden geçti? Nasıl bir ailesi ve çevresi var? Bu güzel ülkede yetişen bir birey nasıl bir “Mankurt” oluverdi?
Yoksa mesele levhanın fiziksel hali değil de yol gösterici olmasında yatan soyut anlamında mı? Bu da bir ihtimaldir. Milletimizin içinde yol gösterici olanlara düşmanlık besleyenler de var ne yazık ki…
Kim olduğunu bilsek de bilmesek de bu şekilde yaşayan, hatta böyle zararlı ve asalak bir yaşam biçimini hayat felsefesi haline getiren bir topluluk var ülkemizde. Bazısı eğitimli, bazısı eğitimsiz, kimi serseri, kimi meslek sahibi, kimi hain bir mirasyedi… Böyle insanlar aramızda yaşıyor. Bu bahsini ettiğimiz “mankurtlar”, otobüse biniyor ve koltuğu tahrip ediyor. Hiç bir işine yaramasa bile otobüsteki vidaları, cıvataları söküyor ve otobüsün imdat çekicini çalıp götürüyor. Sadece yollarda, otobüslerde, vapurlarda, daha genel adıyla ulaşımda ve vasıtalarla sınırlı değil bu yaşananlar. Birçok kamu kuruluşunda, hastanelerde, sokaklarda, restoranlarda, bir çok yerde… Okullarda da bu durum değişik şekillerde pek sık yaşanmaktadır. Öğrencilerin bazıları, masaları yontuyor, kapı kollarını kırıyor. Masaların cıvatalarını, vidalarını söküyor hatta camları kırıp döküyor. Belki de her şey bu yıllarda başlıyor. Yahu arkadaş sen evinde de mi böyle yapıyorsun? Yoksa başkasının malı olunca böyle bir hakkın olabileceğini mi zannediyorsun? Hadi hepsini geçtik devlet malı diye bir şey var. Hani senin de devletin, ne diye kendi devletinin malına zarar veriyorsun? Ne geçiyor eline? Sana “üstün tahribat madalyası” mı takıyorlar? Devlet malına zarar vermek ciddi bir suçtur ve kanunda cezası vardır. Ha şunu da belirtmek gerek böyle “Mankurt” bir birey yaptığının ne denli ahmakça bir şey olduğunu anlayabilecek bir kişi olsa muhtemelen böyle bir hadise hiç cereyan etmeyecektir. Bu hakikat bizleri bu hususta ümitsizliğe sürüklüyor bile olsa üzerimize düşeni yapma sorumluluğunu asla bir köşeye bırakmamalıyız.
Belki fazla abarttığımı düşünenler ya da dile getirenler de olabilir. Ama şunu dile getirmekte fayda görüyorum. “Kırık camlar teorisi” olarak adlandırılan bir sosyolojik deney var. Aylık olarak yayınlanan Atlantik dergisinin 1982 yılı mart ayındaki sayısında yayınlanan “Kırık camlar makalesinden” bir bölüm bu teoriyi daha iyi açıklamaktadır:
“Birkaç kırık penceresi olan bir bina düşünün. Camlar tamir edilmemişse Vandallar birkaç cam daha kırmaya meyillidir. Sonunda bina boş ise tüm camları kırılabilir, gecekonduysa belki de yangın dahi çıkarabilirler. Ya da bir kaldırım düşünün. Burada bazı çöpler birikir. Yakın zamanda bu çöpler daha fazla birikir. Sonunda buradaki restoranlar, hatta paket servis yapan insanlar bile çöpleri araba ile poşetler halinde getirerek buraya atarlar.”
Bu teoriye göre: İnsanların bir yerde düzen olmadığına ya da zayıf olduğuna inanmaları onların suç işlemek için bir engel görmemelerine ve suçtan sorumlu olmayacaklarını düşünmelerine neden olur. Bu yüzden ilk levhanın kurşunlanmasına, ilk camın kırılmasına, çevreyi kirleten ilk çöpe, ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz.
http://www.theatlantic.com/magazine/archive/1982/03/broken-windows/4465/
https://www.manhattan-institute.org/pdf/_atlantic_monthly-broken_windows.pdf
https://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=K%C4%B1r%C4%B1k_camlar_teorisi&oldid=18263866