Bazen bir çocuk sınıfa girer ve her şeyi altüst eder.
Kuralları zorlar, sessizliği bozar, öğretmeni yorar.
Adı hemen konur: “Zor çocuk.”
Ama kimse şunu sormaz:
“Bu çocuğun derdi ne? Yüreğinde ne saklı?”
Her davranışın bir kökü vardır.
Hiçbir çocuk sebepsizce taşkın, huysuz ya da ilgisiz olmaz.
Bir kısmı duyulmamış bir sesin yankısıdır,
Bir kısmı sevilmemiş bir kalbin isyanı.
Kimi ilgi arar, kimi sınır ister, kimi sadece “görülmek” …
Ve ne acıdır ki, biz çocukları etiketlemekte hızlıyız,
Ama yüreğine inmeye gelince yavaşız.
Zor çocuk yoktur.
Fark edilmemiş, anlaşılmamış, sabredilmemiş çocuk vardır.
İşte burada eğitimcinin yüreği devreye girer.
Çünkü iyi bir öğretmen, sorunu değil, sebebi görür.
Tepkiyi değil, ihtiyacı okur.
Ve bir çocuğun en çok neye muhtaç olduğunu fark eden,
Onu dönüştüren ilk kişidir.
Yıllar içinde nice “zor” çocukla yolum kesişti.
Ama içlerinden öyle cevherler çıktı ki…
Sadece bir merhamet dokunuşuyla değiştiler.
Çünkü onlara ilk defa “zor değil, özel” oldukları söylendi.
Bu yazı bir öğretmene sesleniştir…
Bir veliye, bir idareciye, bir gönül ehline çağrıdır:
Zor çocukları değil,
Görülmeyi bekleyen yürekleri fark edin.
Çünkü bazen bir çocuk,
Bir çift anlayışlı gözle yeniden doğar.