Yaparız öyle şeyler. Filmlerde görürüz de yalnız insanları katlanamayız ya hallerine. Bir film gibi, eksik değil, öyle aşağı kalır yanı filan da yok. Öyle bir filmi izlerken uyandırdığı hisler gibi şeyler de uyandırmıyoruz bence. Biraz ben yaşıyorum biraz komşum biraz da etraf, konu komşu uyduruyor. Katlanarak ağızlarında çoğalıyoruz birlikte.
Dünden kalma bir gelecek, asılı tavana, onu öylece seyrediyorken önümde bir yol açtı yan komşum. Bir garip adamdı. Belki o da benim için aynı şeyleri düşünüyordur, kim bilir belki çoktan yazmıştır bile beni. Belki de ben geç kalmışımdır. Suskun adam, köpeğim öldüğünde konuşmaya başladı benimle. Konu komşu, Maya’dan en nefret eden adam bile iyi köpekti sizinki, yazık oldu deyince konuşmak zorunda hissetti kendini. ‘’Bir köpeğin yası tutulmaz öyle.’’ Ne cevap vereceğimi şaşırdım o an. Sonraları akşam yemeklerini paylaşan, kendi dertlerimizden çok, değişen zaman hakkında konuşan iki insan olacağız. Hiç çocuğu olmamış; ama o hep bir kız çocuğu olsun istemiş. Bu sebepten doğmamış kızına aşık olmuş, ona şiirler yazmış, okur diye masal kitapları almış, elinden tutup İstanbul’un her köşesini sonra dünyayı gezdirmiş. Eşini de doğmamış kızıyla böyle aldatmış durmuş. Kadın dayanamamış sonunda, boşanmışlar. Tabi bunlar hep konu komşunun anlattığıydı. Bense garipliğinin sınırsızlığını sonradan öğreneceğim.
Bir garip hemşire, kalmış evinin orta yerinde. O günden beri deniz çürümüş onun için, martılara bak diyor artık nerede bir bataklık görseler oraya üşüşüyorlar. Öyle sürü halinde değil, yolunu kaybetmiş gibi tek tükler. Kendimi martı gibi hissediyorum diyor, tek tük hatırlıyorum eski yaşımı. Mümkün diyorum içimden. Hayli hayalperest olduğundan çok umursayamıyorum. Ama duygularını kendi hayal gücümle anlatabileceğimi de sanmıyorum.
Akşam yemeklerinde beyaz şarap içmeye alıştı. Bu sayede birbirimize daha çok gülümsüyor, daha az umursuyorduk birbirimizi. Bir akşam sağlam bir felsefe yaptı yine. Neyin gazına geliyor hiç anlamam. Ama içten, atar durur öyle. Konu yine kızından açıldı. Adı neydi kızının dedim. Sıcacık gülümseyerek; ‘’Yasemin…’’ O andan itibaren kızım kızım diye bahseden adamın bütün cümleleri Yasemin ile başladı. Deliliğine ortak olduğumu görünce mutlu mu oldu bilmiyorum ama o andan itibaren Yasemin büyümeye başladı. Pervasızca kafa salladım yemek boyu. Ömrünün sonuna dek Yasemin’i anlatabilirdi… Eşini anladım anlamasına ya onu bu halde nasıl bırakır ki dedim içimden. Gözleri büyüdükçe Yasemin de büyüyordu. Mahalleyi tembihledim, şimdi herkes onu Yasemin’in babası diye çağırıyor. Mutluluğunu görünce, Yasemin olup dünyaya yeniden gelesim geliyor.
Bir ara yine tutturmuştu, dünyayı kurtarıyordu gündüzleri, geceleriyse Yasemin’e masal okuyordu. Şimdi Neşet Ertaş Yalan Dünya dinliyor. Nerede kaldı ütopyalar, kurtardığı dünyalar, dünyalar dolusu çocuklar diye iç geçiriyorum. Soğumuş bir yemeğe bakar gibi bakıyorum tavana.
Yaşama sevincinden pek söz edemem ama sevinçli bir adam sayılır. Elektrik kesildi, ses hala geliyor. İncecik duvarı aşan ses banyoya yaklaştıkça artıyor. O an banyoda oturacak bir yer arıyorum. Kovayı ters çevirip tünüyorum üzerine, başımı soğuk duvara dayayıp onu dinliyorum. Ayıp ediyormuşum gibi hissettim önce ama o da otur da beni bir dinle diyor. Ben de o hayallerle tutunuyorum diyor. Neden o kadar uzaksın, incecik bir duvar bu neden gelmiyorsun diyor. İyiyim böyle deyip, yüzüm karanlık aynada soğumuş varlığına kulak verip, dinliyorum.
Zaman kulaklarımızdan akıp gitti. Yasemin gelinlik kız oldu gitti.
Elektrik geldi, ses kesildi.
Uzaklaştım. Düşününce birbirimizden bir şeyler öğreniyorduk iyi kötü. Mesela bir köpeğin yası tutulmazmış dostlarım, belki yaslanılırdı ancak. Ve bu yüzden artık ne zaman sabah köpeklerinin sesini duysam, ilk gençliğimi hatırlayacağım. Benim martı komşum da en azından bataklığında Yasemin’in babası olarak çağrılmaya devam ettikçe denizleri yeşerecekti bilmiyorum. Bunları niye anlattım onu da bilmiyorum. Dünden kalma bir gelecek, asılı tavana ve üstüne üstlük komşum bir martıydı. Belki o da benim için aynı şeyleri düşünüyordur, kim bilir belki çoktan yazmıştır bile beni. Belki de ben geç kalmışımdır.