Son zamanlarda özellikle son 10 yıl içinde kadın haklarının ve statülerinin iyileştirilmesi adına medeni kanunda yapılan değişiklikler, toplumdaki dengeleri kadın adına iyileştirirken, diğer yandan erkeklerin bundan nasıl etkilendiği sorusunu da beraberinde getirdi. Yani, kadın hakları adına yapılan tüm bu iyileştirmeler (pozitif ayrımcılık) erkeğin toplumdaki statüsünü nasıl etkiledi?
Çocuk doğurmakla başlayan annelik süreci ne yazık ki annelere ömürleri boyunca bu oluşumu ve bunun gereklerini de yerine getirme sorumluluğunu taşımış oluyordu. Bir kadının tadabileceği en yüce duyguydu annelik. O andan itibaren hayatının önceliğini çocukların alması kadar da doğal bir şey olamazdı. Artık rutin günlük işlerinin arasında çocuk bakımı ve büyütmek de vardı. Onun her anında yanında olabilmek adına annenin iki ayağı bir pabuca girse de, bunu severek ve isteyerek yapan ve bundan haz alan kadının adıydı anne. Evin onca işine artık bir de çocuk bakımı ve sağlıklı büyütülmesi için yapılması gerekenler eklenmişti annenin günlük rutin işlerine. Hele bir de çalışan anneyse bu çok daha zordu.
Peki, tüm bu süreçte yani anneliğin başladığı bu noktadan itibaren babanın yeri neredeydi?
Çocuğu dünyaya getiren anneydi pek tabii… Peki bunu tek başına mı yapmıştı ?
Bir evin oluşturulması düğünden başlayarak eşyası, mobilyası ve tüm gereksinimlerini kadın tek başına mı karşılamıştı?
Evde yemek, aş pişiyorsa bunu kadın sadece kendi mi temin etmişti?
Çocukların eğitimi, giyimi, sosyal yaşamı vs. giderlerini ve sorumluluğunu yalnızca kadın mı karşılıyordu?
Bir evin ev olmasında elbette kadının rolü büyüktür, fakat atlanan hep şudur; tüm bu oluşumlarda varlığı aslında hep gölgede bırakılan erkeğin de büyük bir payı olduğu gerçeğidir ne yazık ki..
Şunu da diyebilirsiniz, ‘’Ya tüm bunları gerçekten tek başına başaran kadınların varlığı göz ardı edilebilir mi?’’ Elbette edilemez ve onları zaten bunun dışında tutuyorum ve böyle kadınların önünde saygıyla eğiliyorum, fakat yukarda sıraladıklarım da maalesef bir toplum gerçeğidir… Erkeklerin hep kadınların gölgesinde kalma gerçeğidir.
Ve ön planda olan yine hep kadındır. Kadın en güzel yemekleri pişirir, ortaya koyar ve taktiri alır fakat o yemeğin malzemesini eve getiren erkek taktir görmeyi bırakın hiç hatırlanmaz veya anılmaz bile… Eve gelen misafir evin dekoruna bayılır ve evin hanımı takdir görür. Peki, o mobilyaları ya da evin o hale gelmesinde ki asıl pay sahibi olan evin erkeği? Yine gölgededir…
Kadın evde bir çok iş yapar. Temizlik, çocukların bakımı vs.. Kocası da işten gelir fakat kadın surat asma hakkını kendinde görür… Peki ya erkek? Onun sorunları yok mudur? Olsun, o erkek nasıl olsa başa çıkabilir!
Tüm bu saydıklarım ve saymadığım daha birçok örnekler erkeğin aile içindeki yeri ve konumuyla ilgiliydi, bunun bir de toplumdaki sosyal boyutuna bakalım:
– Taciz ve tecavüzde öne çıkan sadece kadın. Taciz ya da tecavüze uğrayan erkek hiç mi olmadı?
– Boşanmada genelde mağdur ve haklı görünen hep kadın, hiç mi haklı ve mağdur olan erkek yok?
– Darp edilen, öldürülen hep kadın, hiç mi darp edilen, öldürülen erkek yok?
– Evden kovulan, sokağa atılan hep kadınlar, hiç mi bu duruma düşürülen erkek yok?
– Boşandığında çeşitli gerekçeleri öne sürüp (sağlık sorunu, çalışamama, çocuk bakma vb.) nafakayı hak eden hep kadınlar, hiç mi aynı durumda olup daha acınası hallere düşen erkekler yok?
– Boşandığı halde yetim maaşı alan, üstüne ayrıldığı kocasından nafaka alan yine kadınlar. Bu imkanlardan hiçbir şekilde yararlanamayan da yine erkekler.
Ve bu liste uzayıp gider…
İşin diğer boyutu ise, gerek sosyal medya, gerek yazılı ve görsel basın, gerekse TV ve dizilere baktığınızda işlenen konular kadınların mağduriyetleri ve erkeklerin karalanması üzerine kurulu senaryolar. Bunların içinde gerçeklik payı olan yok mu? Elbette var ama hani denir ya ‘’Kurunun yanında yaş da yanar’’ misali, toplumda artık genel olarak bir erkek düşmanlığı ve dışlanmışlığı hakim görülüyor ne yazık ki. Ve sözde bu pozitif ayrımcılıkla kadına getirilen avantajların yanında, ne yazık ki, erkeklere karşı duyulan kin ve öfkenin aslında içten içe daha da beslendiği ve körüklendiği göz ardı edilmektedir.
Bu vahim tablo düşünülenin aksine, kadın ve erkeğin toplumdaki konumlarını adaletsiz ve eşit olmayan bir şekilde oluşturmasına, şiddetin, darpın, taciz ve tecavüzün azalmasına katkı sağlamak yerine daha da artmasına neden olmaktadır.
O nedenle, bu toplumsal sorunun ortadan kalkması isteniyorsa, yukarıda saydığımız ve sadece kadına yönelik iyileştirmelerin aynı durumda olan erkek için de geçerli olması, kadın erkek ayrımı olmaksızın ‘’İnsan hak ve özgürlükleri’’ çerçevesinde yasalarda yapılacak düzenlemelerle sağlanmasıdır.
Fotoğraf kaynak: https://unsplash.com/photos/2VA7xZx_l9Q