Yağmurlu günün sabahı…karanlık, puslu havanın boğumundan mıdır nedir ki bu içimdeki gaile?
Sanki dünyadaki bütün insanların kirlerinden arındığı bi sabah.
Akan saf yağmur değil fakat bu yağmur benim bildiğim yağmur değil.
Bu sabah geçmiş ile mi uyandın, geleceğe mi?
Kim için uyandın?
Bitmeyen, bitemeyen hikayelerin başlangıcına mı, sonuna mı uyandın?
Sen bu sabah bütün yaşanan ve yaşanacak güzel, kötü, anlam yüklü, hüzün dolu, kırılmış, ağlamış, gülmüş, sevinmiş, şaşırmış…
Bütün dildeki sabahlara uyandın.
İyi ki de uyandın!
Büyümek; zamansız ve mekansız bütün farkındalığa karşı kayıtsız kalmak gibi.
İstenmeyen ama zorunlu tutulan. Buna mecbursun sen!
Bu zamana kadar kaç ölüm gördün?
Kaç ayrılık, kaç yoksulluk, kaç acı, kaç mutluluk, kaç çocukluk…
Bir şeylere anlam yüklerken sen, naif ruhun etrafı sarmış ve seni beklemiş.
Üzülme diye zira acılar hiçbir zaman ölmemek için doğmuş.
Birine öyle bi anlam yükledin ki sen; bütün anlamlar öyle güçlü bir kuvvetle sardı ki bedenini ve ruhunu.
Hayatında ilk değil ama son hatan oldu! Tekrarı olmayan, olamayan…