Amerikan rüyası

Amerika’dan bahsetmekten hazzetmem. Hele o ülkeyi olumlayan örnekler vermekten hiç hazzetmem. Buna karşın yaşadığımız dünyanın da bir gerçekliği var. Kültüründen etkilenmeyelim ama bizden çok daha ilerde oldukları konularda yaptıklarını incelemekte fayda var. Bu sevimsiz girizgâha aşağıda yapacağım karşılaştırma için gerek duydum.

ABD’de 70’li yıllardaki denemenin ardından tekrar profesyonel voleybol ligi kuruluyor. Şimdilik sekiz takımla başlayacak organizasyona ait ayrıntılar henüz açıklanmadı. Lig statüsü, maç takvimi gibi konular belli olmamasına karşın bu haber gündem oldu. Özellikle dünya genelinde tüm voleybol severlerin takip ettiği siteler daha şimdiden kamuoyuna ne kadar heyecanlı ne kadar zevkli bir ligin bizleri beklediğine dair duyurular yapmaya başladılar. Bu kadar curcuna için ligin kurulduğuna dair basit bir resmi açıklama yapılması yeterli oldu. Medyanın gücüne bakar mısınız? Daha ortada var olmayan (yani duyuru var ama maç yok) bir şeyin reklamını, pazarlaması yapmaya başladılar. Yahu biraz bekleyin, daha henüz bir karşılaşma olmadı ki nerden biliyorsunuz çok heyecanlı olacağını? Takım kadroları kuruldu ama sezon ortasında yapılan bir iş olduğu için heyecan verecek oyuncuların neredeyse tamamı yurtdışındaki başka takımlarda forma giyiyor.

Önümüzdeki ay içerisinde de ligin tanıtımı yapılacak. Bu şahit olduklarımla direkt olarak ülke voleybolumuzu kıyaslama ihtiyacı hissettim. Elli yıla yakındır ülkemizde var olan ulusal ligin bugün dahi neden bu kadar ses getiremediğini sorguladım. Basit bir örnek oluşturması açısından iki ligin logolarını alt alta koyacağım ve değerlendirmeyi size bırakacağım.

Üzülerek söylüyorum ki bu tanıtım ve marka değerini oluşturma konusunda Amerikalılardan bir şeyler öğrenmek zorundayız. En büyük yatırımları yapıyoruz, en popüler voleybolcuları ülkemize getiriyoruz fakat gelin görün ki şu adamların bir hafta içinde getirdikleri kadar ses getiremiyoruz, yaptıkları kadar sükse yapamıyoruz.

Cidden kafaya takılması gereken bir mevzuya değiniyorum. Bu durumu yöneticisinden sporcusuna izleyicisinden medyasına kadar Türk voleybolunun bütün bileşenlerinin ve paydaşlarının kendine dert edinmesi gerekiyor. Herkes gerekli dersi almalı ve üzerine düşeni yapmalı. Şahsen ben Aralık ayının başı ile birlikte dünyanın en ünlü voleybol sitelerinden olan “worldofvolley.com“ sitesinde İngilizce köşe yazıları yayınlamaya başlayarak ülke voleybolunun küresel anlamda tanınırlığının artması adına bir çaba içerisinde olacağım. Yok yok hiç reklam amaçlı değildi bu son cümlem(!).

Şampiyonlar Ligi garabeti

Dün CEV Volleyball Champions League’de grup kuraları çekildi. Takımları incelerken aynı ülkeden takımların aynı gruplarda yer aldığını gördüm. Bu uluslararası bir turnuvanın özüne ters düşen bir uygulama. Final-Four’da aynı ülkeden iki takımın final oynamaması için yarı finalde zorunlu eşleştirme yapan bir konfederasyon daha grup aşamasında bu işi nasıl becermiş gerçekten anlayamadım. Zaten bir ülke organizasyona en fazla üç takımla katılabildiği için teknik olarak bu durumu engellemek hiç de zor değildi.

Bugün bahsettiğim iki konuda daha derin bilgiye sahip oldukça buradan sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Bak yine aklıma gelince içim sıkıldı. Biz yıllardır uğraşıyoruz ama neden voleybolda dahi şu Amerika kadar gündem olamıyoruz?

Fotoğraflar: worldofvolley.com, tvf.org.tr

 

Son Yazılar

Voleybol ağırlıklı güncel spor yazıları yazıyor. Marmara Üniversitesi'nde Spor Yönetim Bilimleri Yüksek Lisans eğitimi alıyor. Çeşitli spor kanallarında voleybol maçları anlatıyor.