Gök,yüzünde

Yoksun… Hiç olmadığın kadar.

Zaten senin güncen varken de olmayan insanlar silsilesi.

Hayat, nerden gelip nereye gittiği belli olmayan bir boşluk.

Ve biz… ben, sen, onlar.

Çoğuz ama hiçiz biz.

Kapısı aralanmış lakin asla gözüken ışıktan ilerisini görememiş,

Çaya atılmış şeker, karıştırılmadan dibe çökmüş,

Karanlık bir bulut, toprağı ıslatmamış.

Tek sen değilsin bu eksiklik içerisinde kaybolmuş bir meczup.

Hayatın, yaşamın, doğanın kanunu bu sanırım.

Her zaman, hep yani bir şekilde yarım kalmış olacaksan.

Bir el lazım fakat…

Kapıyı açacak; açıldığı an bedenine değen ılık rüzgar, ardından gelen papatyaların kokusu ve kısılan gözlerin mahcup kaz ayakları.

Bir el lazım fakat…

Çayı karıştıracak; sonradan gelen inanılmaz karışmışlık hissi, yudumlarken yavaş yavaş sen çayını, son kalan damlanın kırık hüznü ve parmak uçlarına kadar hissedilen sıcaklık.

Bir el lazım fakat…

Yağmuru yağdıracak; toprak kokusu…filizlenmemiş bir fide, göz kapağından elmacık kemiklerine inen bir damla.

Sanırım hissizleşmek dediğim şey… belki de…

İnsanlara karşı olan tahammülsüzlük!

Hissizleşmek; gökyüzünün maviliğine değil, gözlerini yeni açan avuç kadar köpeğe değil, bir dalı kurumuş, öbür dalı bahar bahçe olan ağaca değil ve dahası bir küçük gülümsemeye hasret kalmış çocuğa hiç değil!

SEVGİ! Değer bilene değil, değerin değerini bilene…

Son Yazılar

Hayat şeylere yüklediğin anlamlarda..