Odadaki açık cama iyice sokulmuş, sigarasını yanakları büzülene kadar çekiyordu. Bedeni yorgun gibi görünürken ruhu sanki bu durumdan bir haberdi. Dışarıda sağanak yağmur ölüm sessizliği getirmişti şehre. Yanan şömine sönmeye yüz tutmuş olduğundan kurtarılmayı bekliyordu adeta. Gözleri uzaklara dalmıştı ki külleri yere dökülüp bitmeye yüz tutmuş sigaradan elinin yandığını fark edince silkelenip kendine geldi. Yanık sızısı çok kötüydü ama yine de kalp kırıklığı kadar acıtmıyordu hiçbir şey.
Suçlu gibi yüzünü döndü arkasına. Camı kapatıp kapatmamaya karar vermeye çalışırken göz göze geldiler. Başıyla onaylandığını anlayınca kapatıp şömineye yöneldi. Taze kesilmiş odun parçalarını şöminede tutuşturmayı zor da olsa başardı. Ancak eline batan kıymık yüzünden yüzü ekşimişti. Dışarıda çakan şimşekle yerinden zıpladı. Masa lambasına yaklaşıp parmağına batan kıymığı derin bir yanmanın eşliğinde çıkardı. Sırtına dokunan eli hissedince yavaşça kafasını kaldırdı. Elinin eline değmesiyle ruhunda oluşan fırtına dışarıdakine galip gelmişti. Kanayan parmağını dudağına götürmesini donuk bakışlarla izledi. Parmağına aldığı bir öpücük darbesiyle içindeki huzuru hissetmekle kalmayıp gözünden süzülen yaşa şahitlik etti. Parmağını yara bandıyla sarmasını huşu içinde seyretti. Başının üstündeki papatya desenli tokası sarı saçlarını tamamlayan muazzam bir detaydı. Gülümseyince kısılan gözlerindense eser yoktu. Dudağındaki kırmızı ruj öpücükle beraber kan rengini almıştı. Hiçbir şey bu an kadar değerli olamazdı.
Aniden telefonun çalmasıyla dikkatleri dağılmıştı. Yavaşça elini bırakarak telefonun bulunduğu mutfağa koşar adım yürüyüşünü seyretti. O ise oturduğu koltukta gözlerinin ağırlaştığını hissediyordu. Uykuyla uyanıklık arasında hayal meyal anımsadı olanları. Masasında 2 kadeh vardı o gün. Oysa O, 2 paralık bir gönle sahipti. 2 eliyle kavramıştı uzatılan bir eli. Onunsa 2 satır konuşacak mecali yoktu. Gözünü alanın ona uzatılan 1 kibritle yakmaya çalıştığı sigarası mı yoksa 2 dudağının arasındaki kaybettiği sözler mi olduğunu bil(e)miyordu. 2 gözünün boş balık gibi bakışına odaklanmışken ruhunun içinde hapsolmuş düşünceler yüzünden biçareydi. Sigara sağlığa zararlı diyorlardı da 2 yorgun kalp zarara sağlıklı mıydı? Aslında yüzü hüzünlerinin başkenti olmasa 2 söz etmezdi. Her zamanki gibi 2 parmak kestirdiği saçları ve 2 numara kokusuyla karşısındaydı işte. 2 ayrı bedende tek bir vücut olmuş insanları düşünüyordu. Ona göre 1, 2’den büyüktü eğer tek vücut olmuşsalar. O, musallat olduğundan beri 2 saat uyumamış, 2 yudum içmemiş, 2 laf konuşmamış, 2 kaşık yememişti.
Yanına oturmasıyla oluşan hisle gözünü açtı. Telefonda kim olduğunu biliyordu ama içinde bulunduğu uyku hali nedeniyle konuşulanları duymamıştı. Ayağa kalkarak akvaryumdaki balıkları süzdü. Kitaplıktaki raftan aldığı bir avuç balık yemini akvaryuma bıraktı. İçinde bastırdığı duygular yüzünden elinin aldığı yumruk şekline gözleri takıldı. Hışımla elini kaldırıp duvara yumruğunu indirdi. İkisi de duvardan gelen kesik gümleme sesine aldırmadılar. Banyoya doğru giderken ruhunun içinde barındırdığı zindanlardan kaçan bir kaçkın gibiydi. Yavaşça musluğu açıp elini soğuk suya tuttu. Yüzünde oluşan belirsiz ifadeyi bastırmak için yüzünü de yıkadı. Dışarıda kopan fırtınadan dolayı sallanan ağaçları duyabiliyordu. Derin bir nefes alıp portmantoya yöneldi. Deri ceketini üzerine giyerken göz göze geldiler. Uzun süre öylece kaldılar. İkisinin de gözlerinden akan yaşı silecek mecalleri yoktu. Bir anda ayakkabılığın yanında yerde duran çantayı alarak kapıyı açtı. Dışarıda bardaktan boşalırcasına yağan yağmur kapının önünü sele çevirmişti. Şemsiyeyi açarak başının üstüne kaldırdı. Arkasını döndüğünde kendisine bakan 2 çift gözü gördü. Yavaşça yaklaşarak saçını kokladı. Elini başının 2 yanından tutarak alnına bir öpücük kondurdu. Bir yandan da “gitme” dese ne yapardı onu düşünüyordu. Konuşmak istiyor ama konuşamıyor gibiydi. Parmağını kan kırmızısı dudağının üstüne getirip bekledi. Yavaşça arkasını dönerek 2 adım attı. Elini yakalayan bir el hissetti. O sırada fırtına şiddetini arttırarak şemsiyeyi uçurmuştu. Öylece kala kaldılar. Birkaç dakika sonra ikisi de sırılsıklam olmuştu. Daha fazla dayanamayarak elini makineye kaptırmışta kurtarmak istiyormuşçasına çekerek koşmaya başladı.
On dakika sonra koşmaktan yorularak nefesi kesilmiş halde durdu. Arkasına bakmak istiyor bakamıyordu. Birkaç adım sonra korkarak yüzünü döndü. Islanan caddede bir başına olduğunu fark etti. İçindeki acı buruk bir hal aldı. Ağır adımlarla yürüyordu şimdi. Artık arkasına bakmayacak, her şeyi unutacaktı. En kötüsü de 2’yi 1 yapamamıştı ya 0 en büyük sayı olacaktı ebediyetinde.
“Ayrılık, kime yaradı ki ayrılık
Sanki ben her acıyı bilirim
Ağladım, sesim odaları salladı
Şimdi ben her an ölebilirim”