Mesele İdlib, mesele Hiroşima, mesele Filistin, mesele hikayeleri yarım kalmış, gözü yaşlı vatanlar… Karanlık batının icadı kimyasal silahlarla, hayalleri kana boyanan suçsuz, masum canlar. Hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği yöntemlerle masum insanları acımasızca katleden, zalim rejim ve emperyalist destekçilerin kararttığı hayatlar. Umutları, güneşli bir sabaha uyanmak yerine büyük bir gürültüyle uyanmışlardı. Malum bahar ayları ya, etraf açılan çiçeklerle mis gibi kokar. Doya doya içine çekersin temiz havayı. İşte! Onlar da bu duygularla çıkmışlardı dışarı. Nereden bileceklerdi ki aldıkları nefesin onları zehirleyeceğini. Heyecanla dışarı attıkları adımlarının hayallerinden uzaklaştıracağını. Bedenlerinin bir anda zehre hapsolacağını nasıl tahmin edebilirlerdi. Taki kalkıp düşene kadar. Derilerinde yanmanın en şiddetlisini yaşayana kadar. Nefesler daralıyordu. Çaresizlik içinde anne sütü kadar temiz gözyaşları dökülüyor ve akan kardeş kanları her geçen gün artıyordu. Bu boğuldukları hayatta, her şeyi anlatmak için sözcüğe hacet bırakmayan gözler, ayan beyan ortaya seriyor. Oysa bir çocuğun tek damla gözyaşına dünyayı yakmayı göze almalıydık. Bir çocuğu çığlıklarla uyandırıp, nefeslerini kesen dünya adaletinden söz etmeye dilim varmıyor. Vicdanlarımızın kanayan yerlerine kor olup düşüyor. Çocukların, annelerin, babalarının umutları, bizim de vicdanlarımız kuyulara hapsediliyor. Ne zaman bir kardeşin, diğer kardeşinin öldüğüne umursamadığında, o zaman insanlığın öldüğünden şüphe duymayalım. İnsanların, insanlığın nefessiz bırakıldığı, yakıldığı bu zamanlarda söylenecek çok söz var ama tüm kelimeler boğazımda düğümleniyor. Bu acılar hiçbir satırlara sığmaz. Tüm kardeşlerimizi allah’a emanet ediyorum. Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun. “Vağfuanna, Vağfirlena, Verhamna, Ente mevlana fensurna alel kavmil kafirin…” “Allah’ım, bizi affet, bizi bağışla, bize acı sen bizim mevlamızsın, kafirlere karşı bize yardım et.” Amin.