Babası çocuklarına dünya malının çok da önemli olmadığını anlatmak için söze şöyle başlamış, ”Diyelim ki Taksim meydanında yüz kişi var ve ben bu meydana bir eşek üzerinde gitsem ne olur?”. ”Herkes sana güler baba” diye karşılık verirler. ”Olsun yüz kişi bir tek bana güler ama ben yalnız başıma yüz kişiye gülerim.” İnsana sahip olduğu şey yetmiyorsa ona dünyaları da versen yetmez.
Bektaşi’nin yolu bir köye düşmüş. Yemekler yendikten sonra sohbet başlamış. Ağzı laf yapan Bektaşi, köylüleri etkilemeyi başarmış. Namaz vakti girmesine rağmen sohbetin güzelliğini bölmek istemeyen köylüler, üçer, beşer ayrılarak başka yerde namazlarını eda edip odaya geliyorlarmış. Bunu fark eden Bektaşi de namaz kılmak için müsaade isteyip bir ağacın altında namazını eda etmiş ve odaya dönmüş. ”Huşu içinde, çok güzel bir namaz kıldınız!” diyen köylülere, Bektaşi şöyle cevap vermiş; ”Hele bir de abdestim olsaydı, siz beni o zaman görürdünüz.” Az felsefe insan zihinlerini tanrıtanımazlığa götürürken, felsefede derinlik insan zihinlerini Allah’a götürür.
Halk filozoflarımız Temel ile Dursun bir ilkbahar sabahı kırda gezintiye çıkmışlar. Manzarası muhteşem bir ormanın kenarında dinlenirken, ”Ola Dursun hele şu ormanın güzelliğine bakar mısın?”. Kafasını kaldıran Dursun, bir sağa bir sola; bir öne bir arkaya baktıktan sonra, Temel’e dönerek ”Ağaçlardan hiçbir şey göremedim.” Felsefi zihin insanı iyi olanı araştırmaya yöneltir, geri kalan nasıl olsa bulunur, bulunmasa da olur.
Akşam, yarısı su ile dolu bir leğeni önüne koyan ve aynı zamanda geleni geçeni de izleyen birini gören Şems, adama ne yaptığını sorar.
”Hiç, çevreye bakınıyorum, aynı zamanda leğendeki su ile de yıldızları ve mehtabı izliyorum” diye karşılık verir. ”Niye ensende çıban mı var, niye başını kaldırıp direkt yıldızlara bakmıyorsun” diye karşılık verince Şems, adamın beyninde şimşekler çakar.
Evinin önünde tespihini çekerken, önünden hızlı adımlarla geçen komşu kızını durduran Derviş, ”böyle telaşlı telaşlı nereye” diye sorar. Komşu kızı ”Yavukluma elma götürüyorum” diye karşılık verir. ”Bu kadar çok elmayı niye bir tek kişiye götürüyorsun” sualine , ”İnsan hiç sevdiğine sayarak verir mi?” Cevabını duyan derviş, utancından elindeki tespihin ipini çekerek kırar. Adalarla dolu güneş denizinden, sonsuz bir deniz çölüne sürüklenmek. Ayna üzerindeki benek gibi renksiz ve devinimsiz bir hayat özlemi duymak gibi absürd olur.
Bir dostu, ünlü yazar Gandolin’e arada bir yayınlanması için makale gönderir. ”Zahmet olmazsa, virgülleri de sen koyuver” diye bir de not eklermiş. Yazının son derece kötü olduğunu gören Gondolin, bu durumu dostuna hissettirmeye karar vermiş. Ve bir gün, dostundan gelen yazının arkasına şu notu yazıp mektubu geri göndermiş; ”Dostum bir dahaki sefere lütfen sadece virgülleri gönderin. Yazıyı ben yazarım.
Kıssadan hisse çıkarmak lazım!
2.505