Falcı Bacı

 

Kız arkadaşlarımla toplanıp kakari kikiri muhabbet etmeye bayılırım. Sarı balyajlı AVM çıtırlarının salt erkek dedikodusu üzerine kurulu sohbetlerinden ziyade, bizimkilerde konular çok çeşitlidir. Şen kahkahalarımıza mutlaka okkalı bir Türk kahvesi eşlik eder. Hepimiz kahvede “Denk Ayar” içtiğimizden, on çeşit pişirmek zorunda kalmaz ev sahibemiz. Tabii malumunuz, finalde fincanlar kapatılır hatta çabuk soğusun diye üstüne yüzük de konur.

Grubun çaçaronu Sidikli Sevim önce yalandan nazlanır fincanı alırken “ay vallahi ben bilemiyorum, anlamıyorum bu işlerden. Adımı falcıya çıkartacaksınız ayol!” diye kıkırdar, sonra da dünyaca ünlü medyum edalarıyla “ben sana diyorum bak çıkmazsa gel yüzüme tükür” diye ahkâm keser.  Bir fincanla ortalama yarım saat oyalanır, bunun yarısı da üç beş kere tuvalete gitmekle harcanır. Adı üstünde, Sidikli Sevim. Bir bardak çay içse üç kere çişe gider, pilli bebek gibi hatun! Üstten içer alttan işer fışfış.

Bana göre tamamen sallıyor Sevim ama arkadaşlara göre şahane bakıyormuş fala. Gerçi ben fala falcıya inanmam, hep de dalga geçerim. İşte bunu bildiği için de Sidikli Sevim bana hiç bakmaz “ay git oradan sersem, zaten her dediğime bir kulp buluyorsun, nefesimi senin için harcayamam” der, sepetler beni başından.

 

Falcı Bacı…

Birkaç sene önce yine böyle arkadaşlarla muhabbet ederken, bizim kızlardan biri “falanca yerde bir kadın varmış acayip fal bakıyormuş!” dedi, olay koptu. Fal baktığı kızın evinin mermer merdiveninden tut da, kaynanasının gözünün rengine kadar saymış dökmüş. “Senin bir kaybın var, altın kolyeni kaybetmişsin. Evine girip çıkan, leğen kıçlı esmer kadın almış!” deyince falcı ve bizimki de karşı komşusunun boynunda görünce kendi kolyesini olanlar olmuş.

“Bu kadın her şeyi biliyor vallahi, tüm çocukluğumu tek tek anlattı bana” dedi bizim kızlardan biri. “Ya arkadaşım siz manyak mısınız? Sen bilmiyor musun zaten çocukluğunu? Çok merak ediyorsan git anana babana sor!” dedim ve gruptan aforoz edildim. Bu meşhur falcı çok lüks bir yerde oturuyormuş, öyle herkese de bakmıyormuş. Randevu alabilmek için araya illa birilerini koymak gerekiyormuş. En az bir ay sıra beklemek lazımmış. Garantiliymiş falları!

Bizim kızlar ne yaptılar ne ettiler aldılar randevuyu. Ben bunlarla dalga geçip, gülüyorum hallerine. “Aman sen sakın bizimle gelme! Gelirsen bizi orada sinir edersin, gıcık gıcık konuşursun. Zaten fala inanmayanlara bakmıyormuş, tak diye yüzüne söylüyormuş. Rezil olma bari orada.” dediler bana. “Ay” dedim, “canıma minnet, çok da meraklı değilim zaten!”

Randevu günü geldi çattı. Fal ekibini aldım, tarif edilen adresi buldum. Ultra lüks villalardan oluşan bir sitede falcı kadının evi. “Bu kadın parayla mı bakıyor fala?” dedim safça. Bizimkiler bir bakış attılar bana, sanki Atatürk’ün doğum tarihini bilemedim! Nasıl ezik davrandılar bana görmeniz lazım. Fal bakım raconunu bilmiyorum ne var? Çok büyük kayıp mı yani?

“Yarım saati 250 lira!” dedi bizim tırsak Ebru. “Nee? 250 lira mı? Siz gerçekten kafayı yemişsiniz! Koca kış 300 lira doğal gaz faturası geldi diye az küfür etmedin, şimdi bu saçmalığa o parayı vermeye utanmıyor musun?” dedim, koluma çimdiği yedim!

Neyse, bunlar girdiler eve. Ben otoparkta arabanın içinde bekliyorum. Aradan 15 dakika falan geçti, bunlar yüzleri beş karış halde geldiler. “N’oldu ayol? Tipinizi mi beğenmedi falcı?” dedim.

“Hee he hee çok komik! Sen geç dalganı bakalım. Bizimle beraber içeri gelseydin ortamı görünce ağzının suyu akardı. Falcı demeye bin şahit lazım kızım! Mini etekli, sütun bacaklı taş gibi kızlar var Falcı Bacı’ya yardımcı. Bizi bir karşıladılar görmen lazımdı. Güler yüz, ikram, niyaz o biçim… Viski bile ikram ettiler ayol, sen otur burada radyodaki şarkılardan fal tut kendine!”  dedi bizim alık Gülay. Ballandıra ballandıra anlattı falcının evinin güzelliğini, dekorasyonundaki şatafatı.

“Allah Allah” dedim kendime, nasıl iştir bu dedim içimden. Benim tahayyül ettiğim falcı evi loş ışıklı, pejmürde halde bir evdir. Seansına 250 lira alan kadının evinin lüks olması normaldir herhalde diye düşündüm.

“Ee niye erken geldiniz madem itibar bu kadar iyiydi de?” dedim kızlara. Gülay homurdana homurdana söylendi “benim koca eve erken gelmiş, falcıdayız diyemedim canıma okur valla. Apar topar çıktık koca korkusundan, başka zaman tekrar geleceğiz mutlaka” dedi. Bizimkiler dokunsam ağlayacak haldeler.  Geri döndük mecburen.

Aradan yaklaşık iki gün falan geçti. Sabah kahvaltısında gazeteleri okurken telefonum çaldı, arayan bizim kızlardan biri ağzından alevler çıkartarak konuştu;  “aç çabuk interneti haberlere bak! Direkten dönmüşüz kızz!”

 

Manşet aynen şu: RANDEVU EVİNE BASKIN!

Bizim saftirikler adresi yanlış almışlar. 1/7 nolu villaya gideceklerine, 11/7 nolu villaya gitmişler.  Falcı diye gittikleri ev de randevu eviymiş! Falcı Bacı’ya geldik falan diyemeden ortamın haliyle büyülenmişler. Lüks falcı ya güya gittikleri, karşılayan kızlardan falan şüphelenmemiş bizim saflar. “Allahtan Gülay’ın kocası aradı da çıktık evden yoksa bizi de gazetelerde gözümüzde siyah bantlı resimlerle görecektiniz tövbeler olsun!” dedi dizlerine vura vura tırsak Ebru.

Tabii ben anlattıklarına kahkahalarla güldüm. Ben güldükçe bunlar iyice sinir oldular. Şimdi ne zaman kahve içip fincanı kapatsalar “ver bakalım 250 lira bakayım falına” diyorum gıcıklığına. Hepsi birden gözlerini pörtletip bana “aman senin diline düştük!” diyorlar. Ben yine de çok gülüyorum hallerine.

 

 

 

Yazıda kullanılan fotoğraf kaynağı: https://pixabay.com

 

 

Son Yazılar

Kendime ait blog sayfamda yaşadığım olayları, Zoi Mou mahlası ile mizahi pencereden aktarıyorum. Çocukluğumdan beri tuttuğum günlüğümdeki olayları, yaşanmışlıkları ve tecrübelerimi, aile ilişkilerimi mizahi dille aktarmaya çalışıyorum. Güldürürken düşündürmek misyonu ile samimi ve akıcı anlatım tarzım olduğunu düşünüyorum. Hikayelerimde "Ailenizin kızı" ve hafif "saf" bir karakter çizmeye çalışıyorum. Okuyucuların keyif alması ve eğlenmesi en temel amacım.