Istırap, onu çekmeye muktedir sinelerin üstüne atılmış bir tohumdur. Öyle bir tohum ki verimi esnasındaki cezbe hali doğum sancılarına eştir. “Mahkumken bile hükmedecek” asaleti gözlerinde, mahcubiyeti mütevazi duruşun kavsiyle -baş aşağı- “nun” olmuş kaşlarda, dünyanın söylenmediklerini ıstırabın yoğurduğu o başlarda görürsünüz. Zaten kâğıda yazmaya meyilli olan yazar, içindeki bu cevheri ıstırap adlı kalemin ucunda parlatır. Bunun en önemli yollarından biri de şüphesiz denemedir. Cemil Meriç’in ifadesiyle dergiler hür tefekkürün kaleleri ise şayet kalemler mızrak, denem ise yazarın gücü nispetinde fırlattığı yere kadar özgürce gidebilecek uçsuz bucaksız bir vaha…
Ama maalesef modern hayat içerisinde zamanın içine hapsolmuş insanımızın yaşam şekli edebiyata ve edebiyat dergilerinde de sirayet etmiyor. Edebiyat dergilerinin kapısını ilk defa deneme ile aralayan bir insan olarak biliyorum ki Deneme, edebiyat dergilerinin üvey çocuğu… Şekilcilik zihnimize o kadar nüfuz etmiş Denemeyi bir türden bile görmeyen kimi yayın kurulu üyeleri yahut editörler, türü belli olanın peşinde bir yazınsal şekilcilik dava ediyorlar. Bunun aşkta şekilden yola çıkan bir ergen delikanlı acemiliğinden ne farkı var? Peki tek neden bu mu? Dergi editöründen yayın kurulu üyelerine kadar bir anlaşılmış metin telaşıdır almış başını gidiyor. Yazar hususiyle deneme yazarı yazısını editöre şerh ve izah etmek mecburiyetinde midir? Öyle anlaşılıyor ki sanatla zihnin buluştuğu deneme anaforu önce editörlerin zihnini yıpratmakta ki çok zihin yormadan sayfalardaki yerlerini belli ediveriyorlar…
Ama diğer taraftan Deneme kitapları da çıkmaya devam ediyor. Etmeli ki umudumuza liman olsunlar. Hususiyle okulların başladığı şu dönemde edebiyat öğretmeni ve öğrenciler için hem güncel hem de dil ve üslup yönüyle zengin içeriğe sahip “Edebiyatın İzi” isimli kitap güzel bir denemeler buketi. Şiir tahlilinden önemli düşünce adamlarına dikkat çeken görüşlerle edebiyatın izini süren bu eser Çıra Edebiyattan çıktı.