Voleybolda Avrupa kupası maçlarının oynandığı bu hafta erkek voleybolumuz için bir istisna dışında pırıl pırıl zaferlere sahne oldu. Kadın voleybolunda bir hegemonyamız olduğu zaten ortada. Üzerine erkekler de başarılı bir hafta geçirince bunu ballandıra ballandıra anlatmayı kendime bir görev bildim.
Bahsedeceğim galibiyetler silsilesi çarşamba akşamı başladı. Ben de maç dediğin belgesel gibi tek başına izlenmez diyerek kardeşim ve voleybol camiasından bir dostumla birlikte geçtim televizyonun karşısına. Önce Ziraat Bankası Challenge Cup’ta rakibine hiç şans tanımadı ve çeyrek finale kaldı. Ziraat %90 ihtimalle kupayı kazanacak. Bunu 4. defa yazdığımın farkındayım ama bir Avrupa kupasının böyle avuçlarımızın içinde olması durumunu yazmaktan mutlu oluyorum. Avrupa’da -erkekler adına- başarıya açız biz o yüzden daha da üstüne basa basa tekrar ediyorum bu kuvvetli ihtimali. Ardından İstanbul B.B.S.K CEV Champions League’de Belçika temsilcisi olan rakibini evine puansız gönderdi ve gruptan çıkmak için önemli bir galibiyet aldı. Arkas da İzmir’de Paris Volley takımını 3-2 yendi ve 12’li play-off’lara katılmayı büyük ölçüde garantiledi. Bununla da bitmedi galibiyetler, Fenerbahçe Cev Cup’ta kendinden oldukça zayıf ve hiç yabancı oyuncusu olmayan Bulgar takımını rahatça mağlup etti ve çeyrek finali deplasmanda haketti.
Bu galibiyetlerin sonunda biz koltuklarımıza iyice yayıldık günün son maçı olan Knack ROESELARE-Halkbank maçını beklemeye başladık. Bir yandan da kafamda yazıyı kuruyorum, şaşalı başlıklar falan atıyorum. Sanırım bu defa hiç eleştiriye yer vermeden bir zafer yazısı çıkarırım diye düşünüyorum. Birkaç hafta önce Halkbank hakkında yaptığım eleştiriden ötürü bu karşılaşmayı daha bir merakla bekliyordum. Maçtan önce kağıt üzerinde bir karşılaştırma yaptığımızda rakibinden çok daha yüksek bir bütçeye sahip ve son yıllarda da Avrupa kupalarında hep rakibinden daha başarılı olan Halkbank grupta henüz galibiyet alamamış olsa bile maçın favorisiydi. Maç bir başladı bizim sesimiz soluğumuz kesildi, koltuklardan şöyle bir doğrulduk “Neler oluyor ya?!” demeye başladık. Halkbank kelimenin tam anlamıyla rezalet bir oyun oynadı ve 3-0 kaybetti. Ben burada teknik analiz yapacak değilim ancak sadece bir pozisyon anlatacağım sizler oradan durumunu geneline yönelik bir yorum çıkarabilirsiniz. İkinci setin sonunda oyun başa baş devam ederken rakip 1.78 metre boyundaki pasörünü blokta dezavantaj yaşamamak için dört numaraya gönderdi. Halkbank’ın pasörü ise bir rallyde üç kez pas kullanmasına rağmen hiçbirinde bu kısa pasörün blokta beklediği hücum bölgesini tercih etmedi. Dikkatinizi çekmek isterim bu bahsettiğim durum taktik bir sıkıntı falan değil, resmen kafanın sahada olmadığının delili. İşte böylece Halkbank kaybetti ve zafer gecemizi gölgeledi. Neyse ki ertesi akşam Galatasaray’ın aldığı 3-0’lık galibiyet biraz teselli oldu. Cimbom bu sonuçla Challenge Cup’ta Ziraat Bankası gibi son sekize kaldı.
Yazıyı yazarken şu cümleyi söyleyeceğinizin farkındaydım: “Zafer gecesi demişsin ama mağlup olunan tek maçı daha fazla anlatmışsın.”. Evet öyle olmuş olabilir fakat galibiyetleri kutlayıp takımları tebrik etmenin yeterli olacaktır diye düşünüyorum. Asıl konuşulması ve üzerinde durulması gereken noktalar mağlubiyetlerdir. Çünkü zaferlerin ve kupaların anahtarı günlerce konuşulan galibiyetler değil ders çıkarılan mağlubiyetlerdir. Keyifli ve gururlu bir şekilde bu hafta erkek voleybolunda Avrupa’yı titrettik dedik, bitti. Nefesimizin geri kalanı eleştirilere ve ders çıkarmalara harcanmalıdır.
Yazdıklarımın hepsinin sonunda bildiğim temel bir gerçeklik var: Biz ülkece duygusal insanlardan oluşuyoruz. İyi şeyler bizde her zaman daha fazla konuşulmaya değer görülür. Ben de bundan dolayı sizlerin alıştığı üzere koyacağım son noktayı. Ne salladık be Avrupa’yı!!!