”Harcanmasına izin verilmiş yıllar”…

Bazen hayatı matematikle anlatamazsınız. Neden mi? Çünkü matematikte iki artı iki dört ederken bu, hayatımızda dört etmeyebiliyor. Nasıl mı? Harcanmış dört yıl diyoruz mesela ya da boşa geçmiş bir dört yıl ya da dört ay demek gibi. Ve emimin ki, sizin de matematiksel olarak aynı sonucu vermeyen yaşam kesitleriniz olmuştur. Oysa ne acıdır değil mi? ‘’Vay be’’ demek, ‘‘Onca yıl boşa geçmiş bir ömür’’ demek. Elde var sıfırla baş başa kalmak. Ve geriye dönüp her baktığınızda yeniden kanamak ve acımak.

Belli bir müddet alıştırıldığınız bu yaşam biçimi aslında sizi rahatsız etmeyebilir. Çünkü rutin hayat düzeninde size yüklenmiş ya da sizin kendinize görev addettiğiniz bu misyonlar yapılması ve yerine getirilmesi gerekenler gibi görünür gözünüze.

İlerleyen zaman içinde bazı şeyleri fark etseniz de, halinizden pek şikayetçi olmayacağınızı biliyorum. Çünkü değişen bir şeyin olmaması sizin yaptıklarınızın olması gerektiği gibi olduğunu bilinçaltınıza yerleştirmiştir bir kez. Yani ‘’Evet, bunlar benim görevim’’ dedirten iç sesiniz. Bir müddet daha bu şekilde devam edersiniz, şayet etrafınızdakiler işi biliyor ve suyu bulandırmıyorlarsa tüm bu yapmak zorunda olduğunuzu hissettikleriniz için kendinizle gurur dahi duyabilirsiniz. ‘’Muhteşem bir baba’’ ya da ‘’Harika bir anne’’ veya ‘’Mükemmel bir eş’’ yaftalamalarını etrafınızdakilerden önce artık siz düşünür ve bu yaftalamaları yaparken ya da size yapılırken gözleriniz dolacak kadar bunu inandırıcı bulduğunuzda, aslında bitmiş olduğunuzun parafını atarsınız.
Bölüşüldüğü kadar artan bir yaşam paylaşımı felsefesinden, aslında paylaştıkça sadece bir taraftan gittiğini gördüğünüz noktaya gelene dek size yüklenen ya da sizin kendinize isteyerek yüklediğiniz bu misyonlar artık size ağır gelmeye başlayacak ve belki de, sizin kendinizi kötü hissetmenizi sağlayacak yeni bir döneme girdiğinizi de haber verecektir. Artık o noktadan sonra ‘’Aslan babam’’, ‘’Biricik annem’’, ‘’Harika karım’’, ‘’Muhteşem kocam’’ etiketleri sizin üzerinizde bedelini ödemeye alıştırıldığınız hayatınıza biçilen değerin ‘’Fiyat etiketi’’ gibi durmasından başka bir şey olmayacaktır.
Severek ve isteyerek yaptığınız ya da alıştırıldığınız bu misyonların tarafınızdan sorgulanmaya başlandığını hisseden yakın çevreniz, o andan itibaren bu durumu algılayıp yeni taktikler geliştirecek ve son merhalede sizin aracılığınızla ulaşmak istedikleri ne varsa o noktaya dek sizi bırakmamak adına ellerinden geleni yapacaklardır taktiksel olarak.

Gelelim size, yani tüm bu oluşumların ortasında kalan ve olamadığı kadar güzel ve muhteşem şeylere inandırılmış ve gereken gaz verilmiş size.
O ana dek, eğer siz tüm bu yaşananların farkında değilseniz, zaten bundan sonrasını da tek başınıza  başarmanızın imkanı neredeyse yok gibidir. Peki, neden bu durumda olduğunuzu düşündünüz mü hiç? Tabii ki hayır. Çünkü bunu düşünmek ve kendi farkındalığınızı yaşama hakkınız elinizden alındı bir kez ya da alınmasına siz izin verdiniz. Bazı şeyler kafanızda yavaş yavaş şekillense de, siz yine ‘’Yok canım böyle değildir’’ seçeneğine inanmak istediniz değil mi? Öyle yapmadınız mı? Bence tam da bunu yaptınız.
Kendinizi gerçekten tanımak adına analizleriniz oldu mu? Ya da ben kimim sorusuna yanıt aradınız mı? Veya o ana dek hiç de üzerinde düşünme gereği duymadığınız özellikleriniz ve farkınız olabileceğini düşündünüz mü peki? Ya da bir eylemi gerçekleştirirken aslında bunu diğerlerinden ne kadar farklı yaptığınızı? Sevdiğiniz renkleri mesela ya da giyiminizdeki size ait özellikleri veya sosyal ilişkilerinizde nerede olmanız gerektiğini ve şu an nerede olduğunuzu düşündünüz mü hiç? Çoğunuzun buna vereceği cevabı biliyorum. ‘’Buna fırsatım olmadı ki hiç’’ değil mi?
Ne kadar acı bir durum aslında. Hayatını hep birileri için değerlendiren ama kendisine yüklenen misyonlardan başka seçeneği olmayan bir yaşam tarzı kahramanı.

Nasıl çıkabilirdiniz bu durumdan peki?

Düşünmek, irdelemek, analiz yapmak ve kendinizin nerede olduğunu ve olması gereken yerin doğru yer olup olmadığını sorgulamakla başlayabilirdiniz. Eğer bunu yapmayı başarabildiyseniz ve o yerin size uygun olmadığını, aslında çok daha iyi veya farklı konumlarda olmanız gerektiğini de mutlaka görmüşsünüzdür. Peki, bunu siz bunca zaman sonra fark ettiyseniz, ya yanınızda olanlar neden sizi uyararak sizin olmanız gereken farkındalığa ve konuma ulaşmanızı sağlamadılar?
Cevap gayet basit aslında. Böyle kalmanız asıl onların işine geliyordu. Sizden nemalananlar açısından sizin bunu gönüllü olarak yaptığınızı sanmanız gerekiyordu yani suya sabuna dokunmaya hiç gerek yoktu ve onlar da bunu yapıyordu.
Uzun zaman sonra kullanılmış olduğunun farkına varan insan artık yanındakilere eskisi gibi bakamayacaktı. Çünkü maymunun gözü açılmıştı bir kez. Bu gözü ister kendi çabalarıyla açmış olsun, isterse bir başkasının ya da başkalarının yardımıyla, sonuç olarak asıl zorluklara göğüs germesi gereken de o andan itibaren kendisi olacaktı. Çünkü yeni kararlar almak ve bunları uygulamaya koymak hiç de kolay olmayacaktı.
Eğer bu farkındalığa kendi çabalarıyla ulaşmayı başarmışsa, bütün mesele onu o ana dek kullananlardan biran önce uzaklaşmanın yolunu aramak olacaktı. Ama bu farkındalığa kendisi değil de, birinin ya da birilerinin destek ve yardımıyla ulaşmışsa bu çok daha zor bir sürecin de başlayacağının işaretiydi. Çünkü o andan sonra atacağı her adımda onun hep yardıma muhtaç olduğunu düşünen, ondaki bu farkındalığın temellerini atan veya atanlar, yine onun attığı her adımda ona müdahil olma gereğini hissedecek ve bu aslında iyilik yaptıkları bu insana aynı zamanda başka manevi sıkıntıları yükleyeceği gerçeğini de beraberinde taşıyacaktı. Ve bunları ona yapan ve yapanlar asla ard niyetli olmamışlardı. İstedikleri , sadece onun kendisini ve etrafında dönenleri fark etmesiydi.
Aslında ondaki farkındalığı yaratan insanların bu desteği, onu sevmelerinden ve onun değerli olmasından kaynaklıdır. Ne var ki, zaman içinde bu farkındalığı sağlayanlar, onun attığı her adımda müdahil olurlarsa, bu kez de bu farkındalığı ona yaşatanların bu ağırlığıyla tekrar ezilecek ve olması gerektiği yere ya da konuma daha geç varmasını sağlayacaktır. Ve bu çok ince bir çizgidir. Farkındalık yaratarak ona bunu yaşatanlar, sonrasında attığı her adımda müdahil olmak yerine, onun doğru adımlar atacağından emin oldukları hissini vererek, onun isteyerek onlara danışmasını sağlamak zorundadırlar. Aksi halde bu müdahaleler onu bastırmaya yönelik olacak ve tekrar içine kapanmasını sağlayacaktır.
Bir insanı olduğu yerden olması gereken başka bir yere taşımak, ne taşımak isteyenler için ne de taşınmak zorunda olan için kolay bir durum değildir. Bu nedenle, tüm bunlar yapılırken yukarıda anlatmaya çalıştığım bu ince çizgilerin atlanmaması gerektiğine inanıyorum.
Ve şunları söylemek istiyorum son olarak:
Hayatınızda size yüklenen ya da sizin severek ve isteyerek yüklendiğiniz misyon ve sorumlulukları mutlaka sorgulamalı ve yerinizin orası olup olmadığının sağlamasını yapmalısınız. Sizde olan bir şeylerin farkında olmak için illa birini ya da birilerini beklemeden kendinizi her bağlamda sorgulayabilmeli ve bundan sonuç almalısınız. Çünkü bunu siz yapmazsanız ya da yapmanıza fırsat verilmediği için sessiz kalırsanız, birileri de gelip size bu kayıp farkındalığınızı anlatır ve yaşatırsa, o andan itibaren de ‘’Ben bunun nasıl farkına varamadım?’’ ezikliğini yaşarsınız.
Bunun için sizi birilerinin uyandırmasına gerek kalmadan hayatınızı ve içindeki rolünüzü çok iyi sorgulamalı ve sorularınıza yanıtları yine siz vermelisiniz. Aksi halde hayatınız boyunca olmanız gereken yerden uzak ve silik bir hayatın pandomim oyuncusu olarak kalırsınız.

Kendinizi, özellikle yakın çevreniz içinde sorgulayın ve size sevgi sonucu mu yoksa sizin uyanamamanız için oluşturulmuş yapay bir mutluluk mu yaşatıldığını bulun.
Sevgimle…

Fotoğraf kaynak : https://unsplash.com/search/black-and-white?photo=KZP-rCDtvhY

Son Yazılar