Geçen yılın başlarında Meksika’da gündeme gelen sözleşmeli evlilik yasa tasarısıyla birlikte, bu konu ülkemizde de tartışıldı ve konunun uzmanları olsun, medya ya da sanat camiası olsun görüşlerini açıkladılar. Kısaca, çiftler belli bir süreliğine evlenecekler ve bu sürenin sonunda evli kalıp kalmayacakları kendilerine sorulacaktı. Devam etmek istemeyen çiftlerin evlilikleri boşanma davasına gerek kalmadan orada bitirilecek, devam etmek isteyen çiftler ise yine belirlenen zamana kadar bu sözleşmeli evliliği sürdürebilecekti.
Konu bizim gündemimize düştüğünde, bu duruma farklı kesimlerden hemen hemen benzer görüşler geldi. Psikiyatrlar olsun, hukuk insanları olsun konuya ilişkin görüşlerini açıkladılar. Ve bu açıklamalar şu sonuçlara vurgu yaptı:
– Bu yasa evlilik kurumunu tartışmaya açar ancak boşanmaları azaltmaz.
– Çiftler evliliğe nasılsa bitecek diye yatırım yapmaz.
– Kadınlar süreli olduğu için çocuk yapmaktan kaçınır.
– Evlilik duygusal birlikteliktir. Şirket gibi düşünülemez.
– Zaten kanunumuzda anlaşmalı boşanma var.
– Çocuklar bu durumdan olumsuz etkilenirler.
– Evliliklerin heyecanını yitirmemesi için tek çözüm bu.
Bu ve benzeri görüşleri daha da saymak mümkün. Ve tüm bu olumsuz görüşlere rağmen, bu duruma olumlu bakanlar da vardı. Onların dayanakları da evliliklerde zaman içinde yaşanan heyecan kaybıydı.
Ülkemizde boşanmaların en çok yaşandığı yıl aralığı 0-5 yıl arasıdır. Durum böyle olunca, aslında 2, 3 ya da 4 yıllık sözleşmeli bir evlilik akdinin bu noktada çok da bağlayıcı olduğunu düşünmüyorum. Dolayısıyla, evliliğin ilk 5 yılında boşanma oranının en yüksek olduğu ülkemizde bu tezi savunanların çok da haklı olmadıkları gerçeği ortada durmaktadır.
Evlilik kurumu tabii ki tartışmaya açılmalıdır. Ve bana göre bunun ivedilikle yapılması gerekmektedir çünkü evlilikte yaşananların veya yaşanmayanların neler olduğunun tespiti ve bunun çözümlerinin üzerinde uzun uzun yazılması ve konuşulması gerekmektedir. Yıllardır ertelenmiş ve ne yazık ki genel anlamda sadece ünlülerin evliliklerindeki durum ve konumlarıyla ilgili gelişmeler olduğunda konuşulabilen ve tartışılan bir konu olmaktan çıkarılıp, evliliğin her kesimden insanların baz alındığı platformlarda konuşulması artık kaçınılmazdır.
Süreli evliliklerde kadınların çocuk yapmakta tereddüt edecekleri gerçeği ise aslında bu kadar basit betimlenebilecek bir durum değil. Yaşanan bunca taciz, tecavüz, darp ve çocuk istismarından sonra acaba kaç tane kadın çocuk yaparken artık bu olumsuzlukları düşünmeden rahatça çocuk yapabilir,merak ediyorum? Sanki tüm bu olumsuzluklar aşılmış da iş, sadece süreli evlilik olayına takılıp kalmış. Oysa, anneler konu çocukları olunca hep bir tedirginlik yaşamaktadırlar. Bence, asıl aşılması gereken olay ebeveynlerin çocuklarıyla ilgili bu endişelerinin en aza indirgenebilmesi için, devlet kurumlarının yeni bir yapılanmaya gitmesidir. Dolayısıyla, yaşadığımız böylesi bir zamanda ebeveynlerin çocuk yapma konusunda asıl önem verdikleri süreli evlilik konusu değil, çocuklarına neler olup olmayacağının endişesinin giderilmesi olarak gözükmektedir. Yani süreli evlilik oluşumuyla çocuk yapma olayının çok da ilgili olduğu düşünülecek aşamada değil.
Evlilik duygusal birlikteliktir şirket değil ise, boşanmalarda yaşanan maddi ve manevi tazminatlar ile nafakaların mantığı da, ‘’kadının mağdur edilmemesi’’ için mi sorumuza vereceğiniz yanıtlar nelerdir? Demek ki evlilik kurumu da bir noktada şirketleşme yolunda zaten alacağı yolu almış. Bu nedenle, süreli evliliklere de şirketleşme demeniz o derece abesle iştigal olacaktır.
Zaten kanunumuzda anlaşmalı boşanma seçeneği var deniyor ve doğrudur. Söyler misiniz o halde, boşanan onca çiftten kaç tanesi anlaşmalı olarak boşanıyor? Ve kadınların mağdur edilmemesi adına yasalarda kadın lehine yapılan onca düzenlemeden sonra anlaşmalı boşanmalarda azalma olup olmadığı konusuna verebilecek rakamlarınız var mı? Ve bana göre kadın lehinde yasalarda yapılan tüm bu olumlu düzeltmelerle birlikte, kadınların artık anlaşmalı boşanmayı eskisi kadar seçmediği ve anlaşmalı boşanmaların artık çok da rağbet görmediği gerçeğini de beraberinde getirmedi mi? Ve sırf bu tazminatlar ve nafaka yüzünden boşanmaktansa bu özünde bitmiş evliliği sürdürmek zorunda kalan erkeklerin neler yaşadığı konusunda bir bilginiz? İnsanları istemedikleri bir evliliği sırf bu nedenlerden dolayı sürdürmek zorunda bırakmış olunmasının evliliğin kutsallığına ihanetine ne diyeceksiniz? Süreli evliliklerde böyle bir durum yaşanır mıydı? İster kadın olsun ister erkek, neden sırf bu tazminatlar yüzünden insanları istemedikleri bir evliliği sürdürmek zorunda bırakıyoruz? Evlilikleri bir nevi açık ceza evine mahkum kılmıyor muyuz? Ve özellikle de şunu belirtmeden geçemeyeceğim, hangi kadın kocası başka bir kadını sevdiği için ayrılmak istediğini dürüstçe söylediğinde anlaşmalı boşanma seçeneğine ‘’evet’’ der? Bu noktadan hareketle, anlaşmalı boşanmaların da süreli evliliğin yerini tutabileceği düşüncesi ne yazık ki bana göre bu bağlamda çok da gerçekçi değil.
Çocukların süreli evlilik seçeneğinden olumsuz etkileneceği konusu ise ayrı bir tartışma konusudur. Sanki süresiz evliliklerde çocuklar hiçbir şeyden olumsuz etkilenmiyorlar mı? Nasıl etkilenmezler ki? Ebeveynleri arasında yaşanacak en ufak bir huzursuzluğun bile onları ne hale getireceği gerçeğini tartışabilir miyiz? Ve bana göre her iki evlilik şeklinde de her şeyden önce düşünülmesi gereken varlıklar çocuklardır. Bu konu çok hassas olduğu için, her iki evlilik şeklinde de asıl mağdur edilmemesi gerekenlerin çocuklar olduğu gerçeğini hepimiz kabul etmeliyiz. Ve bana göre devlet, asıl boşanmalarda çocukların mağdur olmaması ve edilmemesine köklü çözümler getirerek, ebeveynler ayrılmış olsalar bile çocuklarının her daim ihtiyacı olan ‘’ebeveyn desteğinin ve sevgisinin’’ onlardan esirgenmemesi adına daha kalıcı ve daha yaratıcı yapılanmalara gitmelidir. Yani asıl olan evliliğin süreli olup olmaması değil, her durumda çocukların mağdur edilmemesi olmalıdır.
Ve en can alıcı konuya gelelim. ‘’Heyecanın bitmesi ’’ noktasında bu seçeneğin yani süreli evliliğin kullanılabileceği. Tercihler arasında düşünülebilecek bir durum bu tabii ki. Ama asıl can alıcı nokta da bu söylemde yatıyor: Heyecanı kaybetmek… Ancak o zaman da heyecanını kaybeden çiftlerin yasak aşklarının adının süreli evlilik tercihiyle örtbas edilmesi gerçeğiyle karşılaşacağız ve nereye kadar süreli evlilik?
Bütün mesele, ilk günkü ya da takip eden günlerde ya da yıllarda yaşanan heyecanın kaybolması gibi görünüyor. Tabii ki herkes ister bu heyecanının kaybolmamasını. Ama bütün mesele heyecan mıdır? İlişkilerde ya da evliliklerde bütün mesele heyecanın sıcak tutulması mıdır? İlk bakışta durum budur belki. Ama gözden kaçan ne var biliyor musunuz? İlişkilerin ilerleyen döneminde heyecan kaybolmuyor aslında. Sadece bunun yerini farklı oluşumlar alıyor.
Birbirini daha iyi tanımaya başlayan insanlar, belli bir noktadan sonra birbirinin ebeveyni, akrabası, arkadaşı, yoldaşı oluyorlar. İşte tam da bu noktada, heyecan kaybından bahsedilir oluyor. Heyecan kaybına uğrayan tüm bu çiftler süreli evlilik olayına dahil mi olmalılar? Bu bağlamda tabii ki hayır. Bana göre süreli evlilik insanların evlenmesine ya da çocuk sahibi olmalarına engel olmamalı ve bu seçenek heyecan kaybı telafisi için değil, tam tersi ailenin hangi durumda olursa olsun bir arada kalabilmelerinin yollarını yine birlikte aramak zorunda oldukları bir tercih olarak kullanılmalıdır. Heyecanın yerini ne alıyor biliyor musunuz?
Anlamak, anlaşılmak, paylaşmak ve paylaşılandan haz almak, yoldaş olmak ve hapsinden önemlisi ise, arkadaş olabilmek ve bu arkadaşlığı dışarıda aramak yerine en yakını olan eşinde bulmak. İlişkilerde daha başka ne istenebilir ki?
Evlenirken iki kişinin gönül rızasıyla nikah akdi yapılıyor yani birisi ‘’hayır’’ dediğinde o evlilik gerçekleşmeyecektir ve bu nikahın kıyılmasından önce ‘’ bu adımı atacaksınız ama mutlu olacağınıza inanıyor musunuz, mal varlığınız veya kazancınız bu evliliği yürütmeye yeterli mi, ileride çocuk sahibi olduğunuzda onun sorumluluklarını almada kendinizi yeterli hissediyor musunuz gibi sorular sorulmuyor nedense? Boşanmada olduğu gibi evlilik akdi yapılırken bunlar soruluyor mu veya araştırılıyor mu? Hayır değil mi? Oysa hiç kimse bilmiyor ki bu evlilik akdinden sonra dönüşü olmayan bir yola giriliyor ve asıl atlanan da bu.
Tüm bu sorunların giderilmesi için bana göre üç yol var:
Birincisi, evlilikler yani nikah bu kadar basite indirgenmemeli ve bu kadar kolay kıyılmamalıdır. Herkesin aksine ben, evliliklerin yani nikah kıyılmasının bir evcilik oyunu oynarcasına bu kadar kolay ve basit olarak gerçekleşmesinden yana değilim.
İkincisi ise, eğer bir nikah bu kadar basit ve kolay olacaksa da yani bir kişinin kabul etmemesi halinde o nikah kıyılamıyorsa, boşanmada da aynı şekilde taraflardan birinin bu evliliği sonlandırmak ve sürdürmek istememesiyle boşanma da o denli kolay gerçekleşebilmeli. Ve taraflardan biri dahi ‘’ben bu evliliği sürdürmek istemiyorum’’ dediği anda da bitirilmelidir.
Ya da bir diğer alternatif olarak düşündüğüm süreli evlilik oluşumu değerlendirilmeli ve seçenek olarak evlenecek çiftlere sunulabilmelidir.
Düşünsenize, bir ‘’evet’’ diyerek girdiğiniz bu kurumdan çıkmak isterseniz bedel ödeyerek çıkmak zorunda bırakılıyorsunuz. Belki ağır olacak ama sanki müebbet almış bir mahkum oluyorsunuz adeta.
İnsan tabii ki evlendiği kişiyle ömrünün sonuna kadar gitmek ister. Fakat yarının imzası ya da akdi olabilir mi? Yani ömrün sonuna dek söz vermiş olduğunuz o insanla birlikte devam edebileceğinizin garantisi var mı? Yarının ne getireceğini ya da o insanın yaşadıklarının ona ne katacağını veya ondan ne götüreceğini kim bilebilir? Dikkat ederseniz, uzun süreli evliliklerde her iki tarafın da yaşamın onlara getirdiklerine ve onlardan götürdüklerine rağmen birbirine tutunmayı seçen çiftlerden olduğu da bir gerçektir. Yani her iki kişinin de rızasıyla ancak bu mümkündür. Bu noktada tek tarafın istemediği halde zorunlu olarak sürdürülen uzun süreli evlilikler yok mu? Elbette var. Ama bunlar da az önce değindiğim başka çaresi kalmadığından zorunlu sürdürülen evliliklerdir. Ve ne kadar sağlıklıdır?
Taraflardan biri bu kurumdan çıkmak istediğinde ya da ‘’artık devam edemiyorum’’ dediğinde adeta cezalandırılıyor ve çeşitli tazminatlar, nafakalar ve ağır bedeller ödemek zorunda bırakılıyor.
Değişime en açık olduğumuz böyle bir çağda evlilikler de tabu olmaktan çıkarılmalı, tartışmaya ve yasal zeminde çeşitli alternatif çözümlere açık olmalı ve bu seçenekler değerlendirilerek reform yapılabilmelidir. Çünkü asıl olan insandır ve tüm adımlar insanlığın mutluluğu adına atılmalıdır.
Sevgim ve saygımla.
Fotoğraf kaynak : https://unsplash.com/search/hands?photo=TwIciMl099Q