Her gün ölüm haberleri, her gün gözyaşları, her gün yas… Bu coğrafya, kardeş katliyle lanetlenmiş adeta. Bu coğrafya, fitneye karşı çok savunmasız. Bu coğrafya, kan davası peşinde koşuyor. Bu coğrafya, kullanılmaya müsait. Bu coğrafya, terör ve terörist üretim merkezi gibi. Bu coğrafya, çocuk mezarlarıyla dolu. Bu coğrafya, hüzün, nefret, öfke, ihanet kokuyor.
Oysa, dünyanın en güzel coğrafyalarından birisi burası. Hem tarihi hem de maddi ve manevi zenginlikleriyle dünyanın en nadide yerlerinden… Medeniyetin doğduğu, inancın merkezi, uygarlıklar koleksiyonu bir coğrafya… Yer altı zenginlikleri muazzam bir kaynak teşkil ediyor. İnsanlar hep birbirine benzer. Kültürler ve inançlar birçok ortaklıklar taşır.
Bu coğrafya neden bu hale geldi? Neden bu toprakların insanlarının bir kısmı şer odaklarına bu kadar kolay kapılıyor ve kendi coğrafyasına düşman teröristler haline geliyor? Neden okyanus ötelerinde huzurla yaşayan halklarının menfaatleri için bu coğrafyanın bebeklerini katlettiriyorlar? Neden kardeş olan ve birçok birliktelik taşıyan komşu ülkeler birbirinden şeytanmışçasına kaçıyor? Neden bu coğrafyanın masum insanları yabancısı oldukları ülkelerde mülteci? Neden denizler bu coğrafyanın mazlum insanlarının ölü bedenleriyle dolu? Neden bu coğrafya üzerindeki kirli hesaplar bir türlü bitmiyor? Neden bu coğrafyada bağımsız ve güçlü olmaya başlayan ülkelerde terör ve darbeler kol geziyor? Neden bu coğrafyada bu kadar satılmış aydın, siyasetçi, lider var? Neden bu coğrafyada bölünmeler, parçalanmalar bitmiyor? Neden bu coğrafyada kardeş olan insanlar “şucu, bucu” diye birbirinden nefret ediyor? Neden bu coğrafyada insanlar bu kadar cahil ve eğitimsiz?
Aklıma bunlar gibi onlarca soru geliyor. Bu coğrafyanın insanları olarak, bu sorulara adam akıllı cevaplar bulamaz ve bu cevaplar doğrultusunda fedakârca gerekli adımları atamazsak, bu coğrafyanın makus kaderi hiçbir zaman değişmeyecektir. Ne coğrafyamızı değiştirebiliriz, ne milletimizi. Zaten böyle bir şeyi istemeyiz ve düşünmeyiz de. Yüzümüzü sürekli batıda tutarak kendi coğrafyamızı aşağılamak ve küçümsemek yerine, bu coğrafyaya sahip çıkan ve bu coğrafya için, gerekirse bir taşı yoldan kaldırmak da dâhil, elimizden geleni yapan duyarlı bireyler olmalıyız.
İlginç bir konu: Bir filin idamı
1916’da Amerika’da adı Mary olan bir sirk fili idam edilmiş. Suçu, bakıcısını ezerek öldürmek. Fil ciddi ciddi mahkemede yargılanmış ve idamına karar verilmiş. İdam sehpasına sığmayan fili, bir vinç yardımıyla idam etmişler. Amerika’nın bu olayı yaparak, bir yüzyıl önce kendi toplumuna veya dünyaya vermek istediği mesaj neydi acaba? Adalet mi? Eşitlik mi? Hukukun üstünlüğü mü? Hangisiyse, hiç birisinde isabetli bir karar olmamış bu. Bir kere adalete uymaz, adalet herkese hak ettiğini vermektir. Bir hayvanı cinayetle suçlamak, onun kasten adam öldürdüğüne hükmetmek insanla hayvanı ayırt edememektir. Bu yapılan eşitliğe hiç uymaz. Çünkü yine bir hayvanı insan gibi algılamak, onun zekasına ve tutkularına sahip olduğunu kabul etmek demektir ki, bu zaten akıldışılıktır. Son olarak hukukun üstünlüğü ilkesiyle dalga geçmektir bu durum. Hukuk, kişileri mevcut şartlarında ve imkanlarında değerlendirmeden nasıl karar verebilir? Bu vahim olay, Batı’nın hükmetme ve ıslah etme anlayışına güzel bir örnek. Bir de zavallı fil Topsy var. Yine o da Amerika’nın yılmaz adaletinden nasibini almış ve aynı akıbete uğramış. Fakat idam kısmında ünlü bilim adamı Edison devreye girmiş. Yüksek gerilim akımını test etme fırsatını kaçırmak istemeyerek file elektrik verilmesini teklif etmiş. Kabul edilen bu önerisini file uygulamış. Filin nasıl vahşice katledildiğini gösteren videoları internetten izlemek mümkün. Allah bu zihniyetteki ülkelerin zulmünden ve adaletinden bu coğrafyayı korusun ve onlara karşı üstün kılsın.
Fotoğraf kaynak: http://imgtrend.mynet.com