Amerikan rüyası-2

Geçtiğimiz haftalarda Amerika Birleşik Devletleri’nde uzun bir aradan sonra yeniden ulusal profesyonel voleybol ligi kurulduğundan bahsetmiştim. Bugün bu organizasyon hakkında daha detaylı bilgiler vereceğim. Asıl amacım ligi anlatmak değil orada olan bitenden haberdar olup Türk voleybolu olarak kendi payımıza bir eleştiri ve değerlendirme yapabilmek.

Her şeyden önce bu organizasyonun dünyanın her yerinde ligler başlamışken hayata geçirildiğini hatırlatmak gerekiyor. Çünkü bu durum kaliteli ve formda olan -Amerikalı ya da diğer milletlerden fark etmez- birçok oyuncunun hali hazırda çeşitli kulüplerle sözleşmesi olduğu anlamına geliyor. Dolayısıyla ulusal lig pek de doyurucu bir oyuncu havuzuna sahip değil. Buna karşın David Lee, Russell Holmes ve Paul Lotman gibi henüz bir takımla kontrat imzalamamış bazı ünlü Amerikalı voleybolcular şu an burada mücadele ediyor. Ya da aktif spor yaşantısını sonlandırmış olmasına karşın lige güç ve saygınlık katacak Lloy Ball gibi efsane bir isim yine bu ligde forma giyecek. Ancak bu istisnalar ligin genel karakterini yansıtmıyor.

Açılış sezonu olarak ifade edilen bu senede kaliteli voleybol, yüksek seviyede bir rekabet veya üst düzey seyir zevki beklememek gerekiyor. Zaten ilk haftada oynanan karşılaşmaları izlediğimde tam olarak profesyonellik içeren bir hava olmadığını net şekilde gördüm. Sadece sekiz takım olduğu için ulusal bir ligden ziyade uzun soluklu bir turnuva olarak değerlendirebiliriz. Önümüzdeki sezon katılımcı sayısı artar ve oyuncu kalitesi de yükselirse o zaman hem nitelik hem de nicelik olarak bir lig galine geldiğini söyleyebiliriz.

İşte Amerika’da durum bu fakat bu ligin reklamı mevcut kalitesiyle hiç de doğru orantılı değil. Organizasyonun duyurulduğu ilk andan maçların başladığı güne kadar bütün gelişmeleri dünyanın en büyük voleybol sitelerinden insanlara servis ettiler. İlk haftadaki tüm maçları Las Vegas’ta MGM Grand denen ünlü bir gösteri merkezinde oynattılar ve YouTube’da da canlı yayınladılar. Yani Amerikan geleneğini yansıtıp medya yoluyla gerçektekine bire bin katıp yaptıklarını köpürttüler.

Yukarıda anlattıklarımı ülke voleybolumuzla kıyasladığımda bazı sorular takılıyor kafama: Biz Efeler Ligi’ndeki bütün maçları neden bu şekilde yayınlayamıyoruz? Yayıncı kuruluş var ama onların yayınlamadığı karşılaşmaları video paylaşım sitelerinden birinde Federasyonu’nun açacağı bir kanalla yayınlayabiliriz. Bunun dışında neden elimizdeki onca yıldıza karşın neden adımızdan yeni bir organizasyon kadar bahsettiremediğimizi de sormak lazım. Dünya voleybolundaki yerimizi tartışırken koskoca bir ülke daha bu yarışa eklendi. Arkalarına Kanada gibi iddialı bir ülkeyi de aldıklarında iyiden iyiye güçleneceklerdir. Peki, biz bu ihtimaller karşısında ne gibi önlemler alıyoruz? Nasıl çalışmalar yaparak saygın bir yer edinmeye çalışıyoruz?

Belki motivasyon kaynağı olur diye farklı bir bakış açısı getireyim; ne yani Amerika’nın bu çıkışına karşı biz de bir şeyler yapmayacak mıyız? Voleybol özelinde önde olduğumuz bir organizasyon kabiliyetini kullanmayıp meydanı bunlara mı bırakacağız? Vallahi dedelerimizin kemikleri sızlar. Benden söylemesi…

 

Son Yazılar

Voleybol ağırlıklı güncel spor yazıları yazıyor. Marmara Üniversitesi'nde Spor Yönetim Bilimleri Yüksek Lisans eğitimi alıyor. Çeşitli spor kanallarında voleybol maçları anlatıyor.