
Bazı sorular vardır… Cevabı kadar, soruluş biçimi de kıymetlidir. “Her çocuk hafız olabilir mi?”
Yıllardır kulaklarımızda yankılanan, ama çoğu zaman yüzeyde bırakılan bir soru bu.
Kimi der ki:
“Elbette olabilir, yeter ki azmetsin.” Kimi ise kestirip atar: “Bu yol herkesin harcı değil.” Ama mesele o çocuğun hafız olup olamayacağı değil aslında… Nasıl hafız olacağıdır. Çünkü herkes aynı yoldan yürümez. Aynı hızla ilerlemez. Aynı yerden güç almaz, aynı yerden kırılmaz.
Biz yıllarca aynı defteri verdik çocuklara. Aynı sayfayı açtırdık, aynı metodu uyguladık. Kimine dar geldi, kimine büyük. Bazısı yürüdü o yolda… Bazısıysa ilk virajda yolunu kaybetti. Oysa eğitim, herkese aynı elbiseyi giydirmek değil ki; Her çocuğun bedenine uygun kıyafeti bulmaktır.

Bugün birçok çocuk, hafızlıktan vazgeçmiyor aslında. Vazgeçtiği şey, kendini o yolda var hissedememek.
Anlaşılmadığını görmek, Dinlenmediğini fark etmek. Ve nihayetinde yavaş yavaş geri çekilmek… İşte bu noktada bize bir pencere açılıyor: Her çocuğun bir mizacı, Her mizacın bir öğrenme dili, Her dilin bir duygusal tonu var. Kimi çocuk başarıyla var olur. Kimi, kendi içine çekilip sessizlikte derinleşir. Bir başkası, güven hissetmeden adım atamaz. Kimisi görünmek ister, kimisi görünmemek. Kimi tekrar ettikçe öğrenir, Kimi hayal kurmadan bir adım bile atamaz. Ve her biri Kur’an’la buluşmak için kendi fıtratına uygun bir kapıdan geçmek ister.
Eğitimcinin vazifesi, o kapıyı çalmaktır. O kapıyı göremeyen, o çocuğun hafızlığa açılan yolunu da göremez. Çünkü hafızlık, sadece ezber değil, Bir gönül yolculuğudur. Ve her gönül, aynı yoldan geçmez.
Sonuç mu?
Evet, her çocuk hafız olabilir. Ama her çocuk aynı yoldan hafız olamaz. Önemli olan, onun yolunu bulmak… Ve o yolda, ona gölge etmeyen bir rehber olabilmektir.
