Borges’i bir çok edebiyat sohbetinde, övüldüğü sözlerle duymuş; fakat bir türlü okuma şansım olmamıştı. Arjantinli yazarın, “büyülü gerçekçilik” denilen edebi akımın kurucusu olduğu dillendirilir hep. Bu sebeple, ilgimi çeken bir yazardı; ve nihayet okuma şansım oldu… Borges’in “Yedi Gece” kitabı karşıma çıkınca, hemen alıp okudum.
Borges okurken daha ilk satırlarda, yazara karşı saygım uyanmaya başladı. Karşımda entelektüel, samimi ve derim bir yazar olduğunu anladım. Yazarla ilgili araştırmalar yaparken (Youtube’da bir videosuna rastladım) bir modern derviş duruyor karşımda diye düşündüm.
Yedi Gece, yedi denemeden oluşan bir kitap. Aslında, çok deneme okuyan birisi değilim. Bu tarz eserlere pek edebi metin gözüyle bakamıyorum. Sanırım benim için edebi metin kriteri: Kurgudur. Edebi metin olarak sayabileceğim deneme türü bir kitap varsa, o da: Montaigne’nin “Denemeler” kitabıdır. Ondan sonra var olmuş tüm denemecilerin ondan etkilenmemesi, üslup ve tarz anlamında ona öykünmemesi mümkün olmamıştır bence.
Yedi Gece, Borges’in konuşmalarının kayıt altına alınmasıyla kitaplaştırılmış bir eser. Kitapta işlenen yedi konu denemeler olarak okuyucuya sunuluyor. Yedi sayısı, Batı medeniyetindeki yedi günahı anımsattı bana nedense. Kitaptaki başlıklar şöyle: İlahi Komedya, Karabasanlar, Bin Bir Gece Masalları, Budacılık, Şiir, Kabala, Körlük.
Her bir başlık, Montaigne’yi hatırlatan samimi bir sohbet havasında ele alınmış, Yoğun birikim, yerinde ve kıvamında ortaya çıkıyor, karmaşık konular oldukça anlaşılır bir şekilde sunuluyor okuyucuya.
Hem semavi din literatüründen, hem Doğu ve Batı edebiyatından, hem Antik Yunan ve inancından, hem semavi olmayan dinlerden, hem tarihten, hem şiirden ve daha bir çok konudan bahsederek kendi düşüncelerini paylaşıyor yazar. Özellikle son yıllarında gözleri görmeyen yazarın “körlük” bahsinde anlattıkları oldukça samimi ve çarpıcı. Bu bahiste, yazar, gözleri görmediği zamanda, en çok istediği şeylerden birisi olan kütüphane müdürlüğüne atanır. Bu garip durum onu yıldırmaz ve körlüğünü başka şeylere odaklanmak için bir “avantaja” dönüştürür. Yazamaya, dinleyerek de olsa okumaya ve en önemlisi mutlu olmaya devam eder. Bir röportajında “mutluluğu içtenlikle sahiplenmeli” der. Yine aynı röportajda yıllarca aday olmasına rağmen siyasi gerekçelerle istemesine rağmen Nobel Ödülü alamadığından da dem vurur.
Borges, başta da belirttiğim gibi “zamane dervişi” olarak gözüktü gözüme. Bu kitapla, bu derin düşünürün zihin dünyasına “merhaba” demiş oldum. Özellikle öykü alanında bir çok edebiyatçıyı etkilediğini okuduğum yazarın diğer kitaplarını da heyecanla okuyacağıma eminim.