Varoluş

Varoluşsal bir sancıydı benim ki. Hayatımı nasıl yönlendirmem gerektiğini bilmiyordum. Rüzgarda savrulan bir yapraktan farkım yoktu. Rüzgarın anlatmak istediklerinden başka bir şey duyamıyordum. Bir gün bambaşka bir işle uğraşırken, bir gün bambaşka bir şey yapıyordum. Yanımdaki insanlarda aynı bu şekilde değişkenlik gösteriyordu hayatımda.

Sabit olan hiçbir şey yoktu. İçimdeki sancılar dinmiyordu ve ben çektiğim sancıların bebeğini görmekten kaçıyordum. Sonsuz bir kaçış ve görmezden gelişin içindeydim. Hayatımda boşluk bırakmayarak mutluluğa koştuğumu sanıyordum. Açıkçası mutluluğun ne olduğunu da bilmiyordum. Gerçekten ona çok yakın hissettiğim ve bazen yakaladığımı düşündüğüm anlar oluyordu. Sonra tekrardan gözden kayboluyordu.

Harry Potter filmlerini çoğu kişinin izlediğini düşünüyorum. Mutluluğu o filmlerdeki Hogwarts trenine benzetiyorum. Sadece doğru kişi olduğumuzda ve doğru gözle baktığımızda onu görebiliyoruz. Yoksa başka trenlerde devam ediyoruz yolculuğumuza. Amacımız o büyülü trene bir gün binebilmek. Sihirli duvarlarımız var bizim de. Dıştan çok basit ve sert duran ama sihriyle içini güzelleştiren. Doğum sancılarımız ne kadar artarsa ona karşı gelmek için o kadar duvar örüyoruz. Çığlık atmaya devam ediyoruz, onu çağırıyoruz ama gelmiyor. Zorlayacak bizi belli.

Bilinmeyen, sonu gözükmeyen yollarda kaybolmamız gerek önce. Rüzgarda savrulan bir yaprak iken rüzgarda devrilmeyen o ağacın gövdesi olmamız gerek. Üzerine darbeler alsa da devrilmeyen, yüklerini taşımaya devam eden o gövde.

Bazen sevdiğimiz birinin kollarında ağlamamız gerek. Bazen yabancı birinin kollarında kalbimiz kırıldığı için ağlamamız. Hayata karşı öfke dolu olmamız gerek. Başarısızlıkları yaşamamız, onlar sayesinde güçlenmeyi öğrenmemiz gerek, aynaya baktığımızda gördüğümüz insanı acımasızca eleştirmemiz gerekiyor bazen. Ona güzel olduğunu söylemek dışında her şeyi yapmamız gerekiyor bazen. O insanı sevmek için tonlarca makyaj yapmamız, kusurlarımızı kapatmak için olmadığımız biri davranmamız. Birilerinin merhemi olmamız gerekiyor bazen, köpeğin topu yakalamak için koşuşu gibi hayallerimizin peşinden koşmamız gerekiyor bazen. Başarılarımızı gördüğümüzde deli gibi sevinmemiz gerekiyor. Düşmemiz gerekiyor, düştüğümüzde ise her şeyden nefret etmemiz. Sonra uzakta bir yerde ışığı gördüğümüzde, emeğinin karşılığını almış biri gibi sevinmemiz gerekiyor. Umuda koşmamız gerekiyor bazen, sevdiklerimizin kazık atmasını yaşamamız gerekiyor. Ailemize, arkadaşlarımıza sıkıca sarılmamız gerekiyor. Bazen sevdiğimiz birinin mezarına toprak atmamız gerekiyor. En çok da mutlu olmayı başarmamız gerekiyor.

Peki hayat bunca koşuşturmaya, acıya, heyecana değiyor mu derseniz; inanın onu bende bilmiyorum henüz ama birlikte yaşayıp göreceğiz. Rüzgarda savrulan o cılız yaprak, bir gün hem rüzgarda uçarken hem de istediği zaman rüzgara karşı gelebilecek mi göreceğiz…

Son Yazılar