Satranç

Bazen aklıma küçükken kuzenimle oynadığımız satranç oyunları gelir. Sonunda muhakkak kavga ederdik. Kaybettiğimizde moralimiz bozulurdu. Birbirimizi tebrik etmeyi beceremiyorduk sanırım. Hepimiz biliriz çocukların oyunları kazanmak için sarf ettiği bu çabayı, kavga etmelerini, tanıdıktır hepimize bu senaryo. Farkındaysanız senaryo olarak tanımladım bu süreci. Yaşanılan bu senaryo satranç oyununun kendisi gibi bir oyundur aslında.

Benim için hayat bir satranç oyunundan fazlası değildir. Herkesi kendi oyununun şahı olarak görürüm. Altımızdaki tahta sanki bize mecburmuş gibi her türlü davranışı yapmaya hazırızdır o tahtanın üzerinde. Bu oyunu kazanmak istiyoruzdur. Bu yüzden atlarımızı, piyonlarımızı doğru oynatmamız gerek. Hepsinin farklı bir görevi vardır oyunumuzda. Bir saniye durup oturduğunuz koltukta yazımı okurken, düşünmenizi istiyorum. Satranç tahtanızda konumlandırdığınız veziriniz kim? Piyonlarınız kim?

Ben oyunuma başlarken önce en güvendiklerimi toplarım çevreme, daha sonra da onların bana bu oyunda neler katabileceğine bakarım; ona göre atlarımı, fillerimi ve her zaman arkamda olacağına inandığım (!) kalelerimi dizerim. Sonunda asıl önemli noktaya gelirim. Bu oyunu kazanmak için ne yapmam gerek?

Kendim geri planda beklerken öne sürdüğüm piyonlarıma, atlarıma güvenmeliyim. Onlara muhtaç olduğumun farkındayım. Bu beni kahrediyor, anlayabiliyorum ama çarem yok. Onlara bu oyunda kazanmaları için gereken motivasyonu sağlıyorum, onların her zaman yanında olduğumu söylüyorum ve oyun başlıyor.

Tik tak. Tik tak. Vakit geldi. Saati duyuyorum. Hamlelerime karar vermem gerek. İlerliyorum ama biliyorum ki oyuncularımdan bazılarını feda etmem gerekiyor. Sanırım ilk kaybettiğim vicdanım oluyor.

Tik tak. Tik tak. Devam ediyor oyun. Doğru hamleleri yapmaya, karşı tarafı anlamaya, onun oyuncularına zarar vermeye çalışıyorum. Onun gücünü kırıyorum ve bundan mutluluk duyuyorum. Feda ettiklerime bir yenisi daha ekleniyor: Bencillik.

Tik tak. Tik tak. Neredeyse başa baş bir şekilde devam ediyor oyun. Feda ettiklerimiz çoğalıyor; onlar çoğaldıkça isteğimiz, arzumuz artıyor. Evet; feda ettiklerimize bir yenisi daha eklendi: Hırs.

Tik tak. Tik tak. Oyun neredeyse bitmek üzere, ikimiz de kazanmaktan başka bir şey düşünmüyoruz. Geride bıraktıklarımızı, kullandıklarımızı önemsemiyoruz. Onlar oyuncuydu, bana yanlış yapmayacak insanlardı.

Tik tak. Tik tak. Vakit geldi. Son olarak vezirini kaybetti karşı taraf ama görüyorum ki vezirden çok kazanamadığına üzülmüş gibi duruyor.

Bana gelirse; kazandım. Mutluyum, gururluyum. Karşımdakinin durumuna bakıp ona gülüyorum, ona acıyorum. Ne kadar üstte olduğumu düşünüyorum ve kaybettiklerime bir yenisi daha eklendi: Kibir.

Son Yazılar