Utanmanın dayanılmaz ağırlığı

Güney Koreli yazar Han Kang’ın “Çocuk Geliyor” isimli kitabını okuyorum. 1980 Mayıs’ının Güney Kore’sinde geçen kitap, ordunun iktidara el koymasıyla beraber, öğrencilerin ve işçilerin direnişe geçmesini anlatıyor. Direnişle birlikte; silahsız eylemcilere ateş açılmasını, sayısız insanın tutuklanmasını ve sayısı hala bilinmeyen yüzlerce insanın öldürülüşünü, Han Kang, okuru insanlığından utandıracak derinlikte kaleme alıyor. O kadar utanıyorum ki, kilometrelerce ötedeki bu utanç aklıma, yine uzaklardan başka bir utancımı getiriyor. Bundan yaklaşık 2 yıl önce 20 Kasım 2017 tarihinde, Avusturya’daki bir çocuğun mülteci kampında intihar ettiğini öğreniyorum. 6 kardeşiyle birlikte kaldığı kampta, kardeşlerinin bakımından sorumlu 11 yaşındaki çocuğun intiharının kederi, Han Kang’ın emsalsiz kalemiyle içimde tekrar canlanıyor: “… o anı unutamıyorum, orada olduğundan bile habersiz olduğum yüreğimdeki hassas nokta ses çıkarmadan paramparça olmuştu.”  Utancım utancımı körüklüyor ve hemen akabinde bir parçalanmam daha geliyor aklıma: çocuklarını kendi elleriyle öldüren anne. Annenin ifadesi yüzümde bir tokat! Aylar sonra okuduğum bahsi geçen kitapta yer alan: “…su geçirmez örtüyle sarılıp çöp kamyonunda götürüldükten sonra…” sözcükleri,öldürülen çocuğunun ardından buna tanıklık eden bir diğer annenin feryadını taşıyor. Kilometrelerce uzaklıkta bir anneye yaşatılanlar; bu topraklarda, yaşayamadıkları ve çaresizlikleriyle ölüme sürüklenen bir annenin kaybında örtüşüyor. Ve o ifade: “Ben bu zamana kadar hiç yaşamadım. Çok rezil bir hayatım oldu. O gün de intihar edecektim, ancak çocuklarım geride kalıp, benim gibi rezil olmasın diye onları kestim.”  Öyle bir yaşam düşünün ki intiharından sağ çıkan bir anneye bu cümleleri kurduruyor. Kanım donuyor. Akmıyor. Uzunca bir süre ifadesiz, bakıyorum kadının ifadesine. Artık ben bir şamar oğlanıyım… Aklımı duruluyorum. Yıllar boyunca emek verdiğim kadınları, hayata örgütlemeye çalıştığım kadınları, eğitmekten sakındığım erkekleri düşünüyorum. Beraber hareket etmenin gücünü, mutluluğunu ve özgürlüğünü hatırlıyorum. Bugünlerle kıyaslıyorum. Yapmamam gerek. Aklım dağılır, içim geçer gibi oluyor. Toparlıyorum. Kitap hala elimde, işaret parmağımı ayraç yapmış, diğer elimle hafif destekler şekilde kendime geliyorum. Ayılıyorum, uyanıyorum. Uyanıyorum, fakat bir daha uyanamayanlar da var: Siyanür içerek aynı anda, aynı evde, yoksulluktan, açlıktan intihar eden 4 kardeş. Çok utandırıyorlar beni. İnsanlık onurum şiddetli bir depremle sarsılıyor. Öyle bir zelzele ki, örselenmeyi reddeden bünyemin, olası İstanbul depreminden daha çok sarsıldığını hissediyorum. Depremde, çıkabileceği duyurulan 1900 adet yangınla ilişkin haberlerin şiddetiyle yarışır bir vaziyete eriyorum. Sinirleniyorum; fakat utancım baki. Bizi bu kadar değersizleştiren, bizi bu kadar hiçe sayan, bizi bu kadar birbirimizden uzaklaştıran; bir sistem, bir yönetim var. Biz yok muyuz? Bu utandırmaların kaosuna yetişemiyorum, fakat sayısı azımsanamayacak direniş hikayelerime yenilerini eklediğimi düşünerek, kalbimi yatıştırıyorum. Belki acılarım çokça örtüşüyor bugünlerde; ama intihar eden 11 yaşındaki mülteci bir çocuğun nefesinde, çocuklarını öldürüp intihar etmekten başka yolu kalmadığını ifade eden bir annenin çaresizliğinde, 4 kardeşin siyanürlü ümitsizliğinde ahtım var…

 Aklım yine Han Kang’a kayıyor. Bıraktığım yerin birkaç satır öncesindeyim “…kamyon mezarlık gibi sessiz ve açık bir yolda giderken çimenlerin üzerinde iki kız öğrencinin uyuyormuş gibi yattıklarını gördüm. Kot pantolonlu kızların göğsünde sarı büyük bir pankart vardı. Pankartta büyük ve kalın harflerle ‘SIKI YÖNETİME SON’ yazıyordu.”  Artık ben kesin iflah olmaz bir şamar oğlanıyım. Burayı aklımdakilerle bağdaştıracak mecalim kalmıyor. Kopuyorum. Aklım uçuyor sanki ve bu dünyanın dışına atılmış adımlarımızda, birbirimizin sesine vuruyor:

“Aah! yavrum küçücük. 11 yaşındaki çocuk nerden bilsin intihar nedir?”

                                                                                               Annem

“Üzülme. Bu sorunun olmadığı, utanmadığımız bir yaşam yaratacağız.”

                                                                                               Ben.

Son Yazılar

Edebiyat ve sinemayla yakından ilgili. Kendini bildi bileli kadın hareketine yönelik araştırmalarda ve katılımlarda. Vejetaryen ve hayvan hakları savunucusu olma yolunda hızla ilerliyor.