Bu kelimeyi ne zaman duysam, ne zaman okusam, bayramlığıyla sabahlayan bir çocuğun, karnında uçuşan kelebeklerin kıpırtısına benzer bir iç sızısı kaplar içimi.
Bu yazıda öğretmenlerin ne kadar önemli olduğunu, sosyal ve ekonomik yönden imkânlarla donatılması gerektiğini, iyi yetişmelerinin ülke için önemli olduğunu, atamalarından tutun görevde yükselmelerine imkân verecek kariyer yol haritasının olması gerektiğini, toplumsal ve mesleki saygınlığının üst düzeyde korunması gerektiğini, idealist seçilmiş akılların bu mesleğe alınması gerektiğini anlatmayacağım.
Bu yazıda öğretmenlerin özel bir kanunda yer alması gerektiğini, yönetimden denetime diğer denetimlerden farklı yaklaşımlarla denetlenmesi, ödüllendirilmesi veya cezalandırılması gerektiğini de yazmayacağım.
Onların tahta ile tebeşir (şimdilerde akıllı tahta, ispirtolu kalem) arasına sıkıştırılmış, ancak emir ve talimatlarla hareket edebilen emir kulları olmamalarını, sınıfı yönetiminde söz sahibi, sınıfındaki çocukların öz sahibi olduklarının bilincinde olmaları gerektiğini de söylemeyeceğim.
Öğretmenlerin emlakçılık, galericilik, kırtasiyecilik yapmamaları için okulda ve okulun dışında zihni geçim davası yerine, “daha iyi nasıl bir eğitim vermeliyim?” sorusuna cevap arayan ruha ve mesleki dava fikri ile dolu olmaları için ekonomik olarak yeterli gelir düzeyinde olmaları gerektiğinden de bahsetmeyeceğim…
Öğretmenliğin “öğretmen de mi olamadın?” sorusuna muhatap olanların kerhen tercih ettiği bir meslek olmaması için ince elenip sık dokunan bir elekten geçirilmiş insanlar olması gerektiğinden hiç söz etmeyeceğim…
Öğretmenin kendisiyle, ailesiyle, mahallesiyle, mesai arkadaşlarıyla, toplumla ve devletiyle barışık, yüksek idealler peşinde koşanlarca tercih edilmesi gereken, aşılması oldukça zor testlerden geçerek ulaşılabilen, geleceğimiz çocuklarımıza aklıyla ve ruhuyla sahip çıkabilecek, gönül rahatlığıyla geleceğimizi emanet edebileceğimiz emin eller olması gerektiğine hiç girmeyeceğim…
Onların hal ve hareketleriyle, oturup kalkmasıyla, bakışıyla, yazması ve okumasıyla toplumun önünde rol model olabilecek karaktere sahip, liderler yetiştirmeye yeminli örnek ve önder insanlar olmaları için üniversitelerde, hizmet içi eğitimlerde özel ve nitelikli bir eğitim öğretim sürecinden geçmeleri gerektiğini dile getirmeyeceğim.
Öğretmenlerin din, kültüre, tarih, edebiyat, sosyoloji, psikoloji, matematik, sanat ve felsefe gibi alanları nitelik olarak kavramış, idrak etmiş, bilgi ve hikmet avcıları olmaları gerektiğini, vatanlarına sadakatle bağlı, devletin bölünmez bütünlüğünü, bayrağın kutsiyetine ve şerefine, milletin onuruna inanmış idealist bir dava adamı olmaları için gereken insanlar olarak hazırlanmaları gerektiğinden bahsetmeyeceğim.
Türkçeyi doğru kullanan, her ay en az bir kitap bir makale okuyan, yılda bir kez de olsa alanında makale yazabilen, teknolojiyi kullanabilen, giyimiyle kuşamıyla görmek istediği toplumun inşasına bir tuğla koyabilen, meslek sevdasına kara sevda ile bağlanmış insanlar olmaları gerektiğini de anlatmayacağım…
Çocukluğumuzdan itibaren aklımızı ve ruhumuzu, canımız kadar sevdiğimiz çocuklarımızı, devlet olarak gelecek ideallerimizi, kültürümüzü, bilim dünyamızı yüceltecek bilim zekâmızı, yer altı yer üstü zenginliklerimizi keşfedecek mühendisimizi, emeğimizin karşılığını maddi olarak planlayacak ekonomistlerimizi, ticari dehalarımızı ve girişimcilerimizi, sınırlarımızı, havadan karadan koruyacak askerimizi, sağlığımızı emanet edebileceğimiz doktorlarımızı, kurumları idare edecek yöneticilerimizi, dinimizi diyanetimizi sapkın inanç ve ideolojiden uzak tutacak din adamlarımızı, bin yıllık kazanımlarımızı kalplere nakşedecek edebiyatçılarımızı, tarihçilerimizi, toplumun gözü kulağı gazetecilerimizi, helal ekmek için ter dökecek işçimizi ve bütün bunları milletiyle el ele vererek yönetecek siyasi dehalarımızı yetiştirecek olan öğretmenin, milli hedeflerimizi gerçekleştirmek için nefes almak kadar paha biçilmez bir değer olduğunu da tartışmayacağım…
Peki, ne anlatacağım?
Karpat, “Osmanlı’dan Günümüze Edebiyat ve Toplum” isimli çalışmasında, Romen yazar Ion Slavic’in hikayeleri arasında “Fakirler Köyü” isimli öyküsünden bir pasaj aktarır “Fakirler Köyü: … Yoksulluk, cehalet içinde boğulmuş bu köye bir öğretmen gelir ve bilgisi, iyi niyeti ve insanları ikna kabiliyeti sayesinde, köylülerin aklıselimine ve kimliğine saygı göstererek köyü az zamanda refaha kavuşturur…”.
ve ardından, Türkiye’deki öğretmenlerle ilgili bir gerçekliği paylaşır:
Köy Enstitüleri’nin Türkiye’de aynı mucizeyi yaratacağına inandığım için bu kuruluşları yakından incelemiş, hatta bir yazı hazırlamıştım. Fakat Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde binaların ve öğretmenlerin modernliklerine karşı, bu modernliğin yakınında bulunan köyü etkilemediğine şahit oldum. Elit-Halk ayrımının bu kurumlarda devam ettiğine kanaat getirdim.”
Öğretmen, varlık nedeni okullarda, bir yandan o okulun bulunduğu toplumun değerleriyle barışık, onların yüreklerine dokunan, velisini öğrencisini küçümsemeyen, görev yaptığı yerin insanını gönülden seven, onların inançlarına saygı duyan, acısına, sevincine, derdine neşesine ortak olan, bilgi ve kültürüyle, tutum ve davranışlarıyla rol model olan vakarlı ve milli duruşuyla idealist bir insan olmalıdır.
Şu halde “öğretmen” ünvanına sahip olacak insanları, sadece ne iki saatlik sınavla ve ne de 5 dakikalık mülakatlarla araçlarla seçmemiz mümkün değil.
Mesleki olgunluğa kavuşması zaman alsa da temelden, yukarıda bahse bile konu olmayan niteliklere sahip lider ve rol model ruhla yetiştirilme sürecinden geçen ve sadece bunu başaranlara verilebilmesi gereken kutsal bir nişandır.
Çünkü öğretmene bakışımız bizim medeniyet mefkûresine yürüyüşümüzdeki samimiyetimizi ve azmimizin de göstergesidir.
Çünkü öğretmen toplumun aynasıdır.
Çünkü ona bakarak ve ona verilen değere bakarak, onun yetiştirilmesindeki sisteme bakarak, medeniyet inşamızın kat edeceği “yolu” ve biçimleneceği “karakteri ve kimliği” şimdiden görebilmek kehanet değildir.
Her öğretmen, toplumla el ele gönül gönüle, yan yana ve onun nünde koşan lider olduğu kadar, medeniyet mefkûresinde söz sahibidir.
Ve her toplum, öğretmeni kadar, öğretmene verdiği değer kadar medenidir.