zemzem tower üzerine…

Gerçekten Safâ ile Merve Allah’ın alâmetlerindendir. Onun için her kim hac veya umre niyetiyle Kâ’be’yi ziyaret ederse…2/158 ayeti ile emri ilahiye uyarak üzerimize düşen bir farizayı yerine getirmek için önce Kâbe olmak üzere kutsal mekanları umre (ziyaret) etmek nasip oldu.

Rabbimin çağırısına uymanın ve yeryüzün ilk beytinin etkileyici özelliğinin yanında insana verdiği huzur ve samimiyeti kelimelerle anlatmak mümkün değil tabi.

Ancak bu ziyaretler sırasında farklı bir yerin insanın dikkatin çekmemesi imkânsızdı. Aynı zamanda insanı huzursuz eden bu mekân kutsal yerlerden biri değildi ama kutsal bir mekânmış gibi ilgi görüyordu. Al Baid Kuleleri. Zemzem Tower ismiyle müsemma adındaki zemzem kısmıyla yarı kutsal tavaftan sonra huşu içinde gezilen devasa 4 katlı alış veriş merkezi ile her katında Kâbe manzaralı, 600 m yüksekliği ile dünyanın en büyük Arabistan’ın en yüksek devre mülklerin ve ultra lüks otellerin bulunduğu bir katedral görünümünde olan bu yer, namaz kılarken gölgesi ile tepemizde,  tepesindeki Alem-i Hilal resmi ile namaz kıldığımız seccadenin de üzerinde duruyordu.

Bizim kıblemiz değildi ama bir şeylerin merkezi ve kıblesi gibi bir duruşu vardı. Peygamberin Kâbe’ye yaklaşık 10 km uzaklıktaki Hira’dan ona bakarak Kâbe’deki putları, Mekkenin durumu ve buradaki yaşam biçimi ile ilgili yaptığı tefekürü düşündüm bir an. Nur dağına çıkığımda aynı yerden bakınca görünen Kâbe değildi. Gözükmüyordu da zaten. Gördüğüm sadece bu büyük kule yaptığım tefekkür ise Sure-i Fil idi. Bir zamanlar kendi yaptığı sarayına insanları çağırarak para ve itibar ile güç elde etme yolunda kaptalizmin sembolü olan ve Allah’a meydan okuyarak yeryüzünün ilk beytini (evini) yıkmaya gelen Ebrehe, sanki orada tam karşımda duruyordu. Enaniyeti temsiliye ile karunlaşan bir Müslüman yapısı ve putlaşan kapitalizm ile arkasında capcanlı bir Ebrehe vardı.

Sonrasında öğrendim ki burası, 2002 yılında Suudi Arabistan tarafından yıkılan, 200 yıllık, hırsız ve çetelere karşı inşa edilen bu toprakların güvenliğini sağlayan, Osmanlı Kalesi’nin bulunduğu yer. Bu yer kapitalizmin çetelerine karşı yenik düşmüş, yerine kuleler ve içlerine yapılan devasa alış veriş merkezleri ile insanları sadece maddi olarak değil ismindeki Zezem ve tepesindeki Hilal sembolü ile manevi olarak sömürüyorlardı. Kıblemizde, namaza yönlediğimiz mekânda bulunuyordu. Ve her ne kadar yok saymaya çalışsak da, artık kutsal mekânları ziyaretin bir parçası olmuştu bile…

İnkârı olmayanın imanı olmaz; kibri göremeyen tevazuda bulunamaz. Maddi manevi her türlü görünüşte yüce olan putları inkâr ediyor Allahın kibrini (büyüklüğü) görüp tevâzuya sığınıyor, yeryüzünün ilk beyti (evi), dünyanın merkezi olan bu yere beni kabul eden Rabbime şükrediyorum.

Son Yazılar

Yaşamak ve Yaşatmak. Biri, Araştırmak ve Öğrenmek. Diğeri, Bilmek ve Yazmak.