Bir güvercin keskinliği

Ne zaman kendimle başbaşa kalsam, bir güvercin gibi aciz olduğumu farkediyorum.

Dokunsalar ağlayacak gibi hissediyorum kendimi.

Koca evrende milyarlarca insana rağmen yapayalnız olduğumu duyumsamak yüreğime ağır geliyor.

Ruhumla birlikte bedenim de küçülüyor sanki.

Bir ceviz kabuğuna sığacak kadar hem de…

Ne zaman kendimle başbaşa kalsam, bir güvercin gibi korkuyorum.

Üzerime atlayacak bir ecinni gibi geliyor yaşamak.

Çaresizce omuzlarımın üzerinde taşıdığım ateş topu bedenime tarifsiz bir yoğunluk katıyor.

Hareket edemez, direnemez ve düşünemez hale geliyorum.

Bir kötürüm gibi hem de…

Ne zaman kendimle başbaşa kalsam, bir güvercin ürkekliğine bürünüyorum.

Çekingen, pişman, tedirgin…

Sanki tüm insanlık benim vücudumda bir araya gelmiş de o koca kütle ben olmuş.

Yaşanan günahların, zalimliklerin, kederlerin kaynağı benim sanki.

Tümünün hem de…

Ne zaman kendimle başbaşa kalsam, bir güvercin keskinliği sarıyor etrafımı.

Zaaflarım bir bir ortaya dökülüyor.

İnsanların içinde olduğum zamanlardaki ben, yüzüme gülüyor haince, “İste sen busun” diye.

Riyakarlığım bir katran gibi sarıyor yüzümü.

Gözlerim sararıyor, dilim kıpkırmızı oluyor.

Bir güvercin yükseliyor yüreğimde kanatları jiletten.

Bembeyaz hem de…

Sonrası ertesi günün yorgunluğu…

Son Yazılar

Yazmak, çizmek peşinde, yanmayı pişmeye tercih eden biri...