“İnsanın iki özden oluşur. İyi ve kötü. Gerisi ya bunların yansımasıdır ya da karışımı. Bu siyah boyayla beyaz boyaya benzer. Bazen sadece beyaz olursun, bazen sadece beyaz. Bazen de grinin tonları. Hiç kimse her zaman beyaz veya siyah olamaz. Bu onun varlığına terstir, becerisine aykırıdır. İnsan içindeki bu iki özün büyüklüğünü daha ilk bilinçlenme döneminde farketmiş, bu iki özelliğini doğaüstü ve mücizevi bir şey olarak kabul etmiştir. Yani kendisini aşan, kendisinden daha büyük bir şey… Bu yüzden iyi olan tanrılaşırken, kötü olan şeytanlaştırılmıştır. Dolayısıyla insan hem tanrı, hem şeytandır. Bazen biri ağır basar, bazen biri… Ama çoğu zaman bu ikisinin mitolojideki “kentaurus” gibi karşımı halindedir.
İnsan gerçekten de bir kentaurustur. Hem tanrı, hem şeytan. Buna rağmen kendisini hep aciz ve mağdur görür. Hep sorumluluklardan kaçma eğilimindedir. Yaptığı iyiliği tanrıya, kötülüğü ise şeytanın üzerine atar. Böylece varlığını koruduğunu ve içindeki belirsizliği anlamlandırdığını hisseder. İnsan en büyük cezasını aslında bunun farkına vardığı zaman çekmiştir. En büyük laneti o zaman yapışmıştır üzerine. Bir söz vardır, “Cehalet mutluluktur” diye. İnsan en büyük günahı cehaletini inkar ettiğinde işlemiştir. Herşey ondan sonra musallat olmuştur insanın üzerine.
Aslında ondan önce sadece siyah ya da beyazdır. Siyah olduğu zamanla beyaz olduğu zaman arasında bir fark yoktur. İkisinin de günümüzdeki anlamda bir iyi veya kötü karşılığı yoktur. Nitelik olarak aynıdır fakat sadece renkleri farklıdır. Sonra bir ilahi dokunuşla veya evrimsel bir dönüşümle ne dersen de -ki bazen ikisi de aynıdır- o keskin kılıç zihnine iner ve benliğinin farkına varmaya başlar. İçinde yaşadığı dünyanın dışında bir dünya kurgular. Böylece iyinin ve kötünün ayırdına varır. Bilerek iyilik yapmayı veya bilerek kötülük yapmayı öğrenir. Sonra grinin tonları sarmaya başlar bünyesini. Bu renk skalasının ibresi iki taraf arasında oynar durur.
Bazen beyaz tonların daha çok hakim olduğu bir bünyede siyah tonlar kendini gösterir. Bazen de tersi olur. Kimse bu yüzden ne siyahtır ne de beyaz. Herkes grinin bir tonudur sadece. Bir eli iyilik yaparken, diğeri kötülük peşindedir. Bir gözü gökyüzüne bakarken, bir gözü yerin karanlıklarındadır. Bir dudağı en güzel sözleri söylerken, bir dudağı küfürlerle kirlenir. Neden insanı var eden yani en ilahi ve yüce yanımızı ortaya koyan organımız aynı zamanda vücudumuzdaki pisliği dışarı atan organla aynıdır dersin?
Hadi şimdi kalk ve içindeki iyiyi ve kötüyü bir ressamın paleti gibi iradende karıştır önemli olan grinin hangi tonunu yakaladığındır. Kendi grini ara!”