Ne zaman bir şeylerden kaçsam hep yanı başımda bitti. Küçükken beni etkileyen ve anlamını o zamanlar çok kavrayamadığım bir söz vardı, “Büyük lokma ye, büyük söz söyleme!” diye. Şimdilerde bu sözü o kadar iyi anlıyorum ki. Zamanında söylediğim bütün büyük sözler bir bir yüzüme indiriyor tokadını.
Belki bunlar hep hayati kavramamaktan, işleyişine tam olarak akıl erdirememekten oluyor. “Kader” denilen ve bir kısmının “Tesadüfler Örgüsü” olarak adlandırdığı o karmaşık yapıyı fark edememekten belki de. Düşünüyorum da ne kadar çok “yapacağım, edeceğim, olacak” veya “yapmayacağım, etmeyeceğim, olmayacak” gibi kelimeleri cümlelerimin sonuna bela etmişim.
Ben özelinde çoğumuzun unuttuğu bir şey var. Hayat bir küp değil, olsa olsa küredir. Yani köşeli konuşmak bünyesine ters. Çünkü doğruların belirli sınırları yoktur ki, sözlerimizin olsun. Doğru, bir “canlı form” gibidir. Dünya gezegeninde canlılığın oluşması için gerekli şeyler su ve karbon içeren bileşiklerdi. Fakat Jüpiter için bu şartlar su, azot veya hidrojen olabilir. Bilim adamları pek mümkün görmüyor ama belki suya da ihtiyaç yoktur. Isaac Asımov’un “Solaris” romanındaki canlı varlık gezegenin ta kendisiydi. Neden olmasın?
Asıl demek istediğim olguları, kavramları, davranışları, algıları veya yargıları doğru kılan içinde bulunduğu şartlar değil midir? Mesela “İnsan öldürmek kötüdür.” önermesi her zaman geçerli midir? Cihat ve Haçlı Seferleri neden öldürmeyi kutsar. Ya da bunca asker neden var? Kimisi öldürdüğü için kahraman olurken, kimisi neden idam edilir? Şartlar ve araçlar ya da eylemin mahiyeti farklı diyeceksiniz, haklısınız. O halde doğrunun kesin tanımı yapılabilir mi? Yapanın içinde bulunduğu tüm şartlar analiz edilmeden hem de.
Ahlak da böyledir. Her ne kadar dini metinler kalıcı bir doğru ve ahlak önerisinde bulunsalar da toplumlar hep değişmiş ve farklı doğru ve ahlak kavramları geliştirmiştir. Dini metinlere bağlı olduğunu iddia eden toplumlar bile Kur’an’daki Cumartesi Halkı gibi doğruyu ve ahlakı değiştirmenin bir kılıfını bulmuşlardır.
Hayatın özünde iki temel kural olduğuna inanıyorum: Değişim (Dönüşüm) ve çeşitlilik. Bu yüzden artık cümlelerimin sonunu “olabilir” fiiliyle ovalleştiriyorum. Eskilerin deyimiyle “Hayat bu! İnsanın başına her şey gelebilir.” sözünü yeni nesillerin eskisi olmaya aday olan ben şöyle değiştiriyorum: “Hayat bu! İnsanın nelerle karşılaşacağını, ne şartlar altında olacağını ve nasıl kararlar vereceğini kim bilir? Adalet sistemlerinin belki de en büyük zaafıdır bu. Suçları oluşma şartlarında değerlendirmeyip nefsi müdafaa dışında sadece sonuca bakıyorlar. Bazen sonuca götüren nedenler sonuçtan daha suçludur, nedense bunu çoğu zaman unutuyorlar.