İlişkide fedakâr olan yalnız kalmıştır, kalacaktır.
Saçını süpürge etmiştir.
Kendini feda etmiştir.
Elinden gelen her şeyi yapmıştır, her şeyi onun için yapmıştır.
Her taşın altında kendisi vardır, seni senden daha çok düşünmüştür.
Her şeyi iyi niyetle yapmıştır. ‘İyilik eden, iyilik bulur demiştir’ ama kendisi hiç iyilik bulmamıştır.
Ne yaptıysa olmamıştır, eninde sonunda yalnız kalmıştır.
En nihayetinde aldatılmıştır. Çünkü ötekinin ‘ebeveyni’ olmuştur.
Kendisine ikinci bir ‘ebeveyn’ aramayan öteki, ‘yetişkini’ dışarıda aramıştır.
Ve fedakâr olan tüm iyi niyete rağmen, tüm iyilik çabalarına rağmen yine yalnız kalmıştır.
Şimdi oturmuş, ‘niye ben?’ diye soruyor kendi kendine, yalnız!
Niye sen, biliyor musun?
Çünkü muhtemelen sen, çocukluğunda hiç sevgi görmedin, ilgi görmedin.
Ne düşündüğün, ne hissettiğin, ne istediğin hiç sorulmadı sana.
“Ne düşünüyorum, ne hissediyorum, ne istiyorum?” soruları yerine
“Ne istersin, nasıl isters(i)en, seni nasıl mutlu edebilirim, memnun edebilirim?” sorularına önem verdin hep.
Sevgiyi, ilgi görmeyi, onaylanmayı, değer görmeyi hep başkaları için ‘fedakarlık’ yapınca gördün, gördüğünü ve göreceğini zannettin.
Başkaları için fedakârlık yaptıkça sevileceğine, ilgi göreceğine, kendini değerli hissedeceğine inandın.
Ne kadar çok fedakârlık o kadar çok sevgi!
Başkasında aradıkça sevgiyi, ilgiyi, onayı kendini unuttun, kendinden vazgeçtin!
Hep başkaları için yaşadın, hep başkaları için yaptın her şeyi.
Hep başkalarını memnun etmeye çalıştığın yetmedi mi?
Artık zamanı gelmedi mi?
Bir kere de kendini memnun etmek için bir şey yapmayacak mısın?
Bir kere de olsa kendine de iyilik etmek istemez misin?
Ne zaman kendin için yapacaksın?