Yeni bir güne daha uyanmak, en büyük mücadelelerden bir tanesidir. İnsanoğlu hayata karşı kendini hep sınar. Geçmişin hataları ile geleceğin kurgusu beyninin köşesinde soru işaretlerinin aktifliği, hayata karşı mücadele ruhunun nasıl bir yol alacağını belirir. Bugün için yapacağın eylem, gelecekteki hayatın mısralarını harfi harfine etkileyecektir. Bugünün bir de yarını var sözünden de anlaşılacağı gibi, günün kurgusu geleceğin aydınlığını, umut dolu yarınların uyanmasına vesile olmaktadır. Ezcümle yarından umutlu isen bugünün somut kurgusunu iyi kurman gerekir. Kendin, çocuğun ve insanlık adına yaşanılabilir bir dünya bırakabilmelidir insan… Yaşanılabilir bir dünya nasıl mümkün olabilir? Asıl sorudur. Dünyayı nasıl görmek istiyorsanız, nasıl bir yaşam sürmek istiyorsanız gibi düşünsel etkilerden hareketle isteğinize bağlı olan bir kaidedir. Hayata biraz sanat, biraz politika, biraz şiir olarak bakmanız hayata bir fidan da ben ekebilirim umudu ile bu mücadele kervanına ben de katılabilirim ruhunu bulmanız ve yükseltmeniz gerekmektedir. Bütün bu sarf ettiğim sözlere hitaben insanların çaresizlikten medet ummayarak, gelecek güzel günlerin şiarını en önce kalbinde ve sonra da beyninde pratiğini belirlemesi ve uygulaması gerekir. Dünyaya karşı isyankâr olmanız sizi yüceltmez; aksine mücadelenin niteliğini nasıl görüyorum ya da isyankâr olmanın altında yatan nedenler için nasıl bir çözüm yolu geliştirebilirim ruhunun diriltilmesi gerekmektedir. Olay kurgusu üzerinden anlatmam daha açıklayıcı olacaktır. Toplumsal düzenin huzuru ve refahı için gerekli malzemelerin ne olacağı üzerine belirtmek istediğim beş önemli kavramı paylaşmak isterim. Bunlardan birincisi hak ve hakikat kavramıdır. Bu kavram hayata karşı ilk adımdır. Bu yüzden öncelikli soru hak ve hakikati nasıl oluşturabilirim bağlamı üzerine kurmak gerekir. Hak ve hakikati bulmak için illaki bir ideolojiye yaslanmak ya da esir edilmiş fikirlerin tutsağı olmamak gerekir. Hak; kazanım, kazanç anlamında kullanılır. Kazanımından ancak sen sorumlusun. Hiç kimsenin buna müdahale hakkı söz konusu olamaz. Yani hak insanın yaşamına yön verme özgürlüğüdür. Hakikat kavramına baktığımızda, işin doğrusu ve gerçekliğinin ne olduğu ile ilgili olarak ortaya çıkmıştır. Bu noktada şunu düşünmek mümkün olabilir. Hangi hakikatten bahsediyorsunuz? Hakikate inanıyor musunuz? Senin hakikatin yanlış benim hakikatim doğru gibi karmaşık sorular içerisinde düşüncenin yoğrulması elbette ki doğal bir durumu ifade etmektedir. Burada önemli olan ortak bir düşüncede buluşturacak evrensel ilkeleri ortaya koyabilmektir. Mesela iki önemli düşünür olan Goethe ile Yunus Emre’nin cümlelerine bakarak neyi anlatmak istediklerine şahit olalım. Goethe şunu demektedir: “ Bir insanın ulaşabileceği en yüksek düzey, kendi inanç ve düşüncelerinin bilincine varması, kendi kendini tanımasıdır”. Sözü ile Yunus Emre’nin meşhur sözü olan “İlim ilim bilmektir. İlim kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır”. Bu anlamda düşünce ya da fikir beyanı önemli değildir. Bilginin kaynağına ulaşmak için evrensel bir hakikatin geleceği önemlidir. Dolayısıyla Goethe din düşmanı olabilir; Yunus Emre’de Allah dostu olabilir. Buradaki en temel hakikat bilginin evrensel ilkelerine ulaşmaktır. Bu anlamda toplumsal düzen için hak ve hakikat, toplum açısından bir kök görevi görmektedir. İkinci önemli kavram ise adalet duygusudur. Bu kavramın en temel amacı, insaflı ve doğru olmak, doğru davranmak, eşit olmak, hakkı gözetmektir. Adalet duygusu sadece söz ile aşılanan bir durum değildir, aynı zamanda bir davranış biçimidir. Çünkü size adaleti anlatan bir insan ile size adaletli davranan bir insanın profilleri arasında elzem bir fark vardır. Dolayısıyla bir adalet anlayışına kendinizi ikna edebiliyor iken, diğer adalet anlayışının en somut hakikatine ulaşabilmeniz mümkün olabilmektedir. Bu yüzden adaletin hakikatine ulaşmış insanlar huzurlu ve umutlu bir toplum yaratabilir. Üçüncü önemli kavram ise hukuksal zemindir. Bize en yakın olan kavramlardan bir tanesidir. Hukuk, toplumdaki fertlerin birbirleriyle olan münasebetlerini düzenleyen ve yöneten kuralların bütünüdür. İnsanlar arasındaki sözleşmedir. Toplumsal düzenin sürdürülebilir özelliklerini kurgulayan kavramlardandır. Toplumsal kurallar öncelikle güvenliklerini daha sonra huzur ve refahı için vazgeçilmez olabileceğini belirtmek gerekir. Dördüncü kavram toplumsal ahlâk eylemidir. Ahlâk güncel anlamda, toplum içinde kişilerin uydukları davranış biçimleri ve kurallardır. Tarafsız ve genel bir ifadeyle iyi ve kötü arasındaki niyet, karar ve etkinlik farklılığıdır. Belirleyici faktöre baktığımızda, insanın ahlâkı ile toplumun ahlâkı eşdeğer olduğunu belirtebiliriz. Son kavrama geldiğimizde, önceki bütün kavramların varlığı sağlandıktan sonra ortaya çıkabilecek, toplumsal düzen için olmazsa olmaz dediğimiz demokrasi kavramıdır. Buraya kadar toplumun ana etmenlerini oluşturan hak ve hakikat, hukuk, adalet ve toplumsal ahlâk kavramlarıyla huzur ve refahın nasıl sağlanması gerektiği konusundaki fikir beyanlarının önemine değindim ve son kavram olarak demokrasinin gerçekleşme ihtimalinin bu kavramlarının toplumsal düzenin dizayni ile mümkün olabileceğini belirtmek gerekir. Dolayısıyla hakkın, hukukun, adaletin ve ahlâkın varlığı ancak ve ancak demokrasi ile mümkün olabilir. Toplumda bunları tesis etmediğiniz zaman demokrasi inancından bahsedebilmemiz mümkün değildir. Dolayısıyla demokrasiye inanabilmeniz için bir fidan da ben ekebilirim diyebilmeniz gerekir..!