18 Nisan’da oynanan olaylı Fenerbahçe-Beşiktaş maçının üzerinden epeyce vakit geçti. Ben daha ilk anda maç hakkında değil de maç sırasında ve sonrasında olanlarla ilgili toplumda beliren görüşlerle alakalı bir şeyler yazmaya karar vermiştim. Bundan ötürü bugüne kadar bekledim ve kenarda köşede, eş dost meclislerinde insanların konuyla alakalı fikirlerini -aslında tepkilerini- anlamaya çalıştım.
Gözüme çarpan ilk ortak tepki katıksız bir öç alma duygusu oldu. Hem Fenerbahçe ve Beşiktaş taraftarı hem de diğer kulüplerin taraftarları “Bakın bu şekilde olursa herkes sonuçlarına katlanır.” türünden cümleler kuruyorlardı. Yani insanlar kendince bir bedel ödetme, Türkiye Futbol Federasyonu tarafından sağlanamayan adaleti sağlama peşindeler. İşin garip tarafı ise herkesin kendi hakkını savunurken objektif davranmaya hiç ihtiyaç duymaması. Çünkü bu konuda konuşurken aslolan kişisel görüş beyan etmek değil hakkaniyetli olmak. Fakat bizim toplum olarak öyle bir kaygımız var gibi görünmüyor.
Oy tercihlerini bu olayın sonucunda çıkacak karara endekslemiş insanlar dahi var. Tabi burada siyasiler mevzuya balıklama atladığı için toplumda böyle bir refleks geliştiğini de eklemek gerekiyor. Fakat her şeye rağmen ülkesini seven bir insanın kendini yönetme yetkisi vereceği kişileri seçerken daha farklı kıstaslar belirlemesi gerekir diye düşünüyorum. Ekonomi, eğitim ya da diğer ülkelerle alakalı ilişkileri göz önünde bulundurmalıyız sanki. Eğlendirmesi, dinlendirmesi ve insanları bir araya getirmesi gereken spor aktivitesinin haftalardır bizleri nasıl gerim gerim gerdiğine, ayrıştırmayı bambaşka bir boyuta taşıdığına şahit olmak gerçekten üzüntü verici. Dünyanın birçok ülkesinde spor kulüpleri bir mezhebi, milleti veya sosyal sınıfı temsil eden insanlar tarafından kurulmuştur. Yani ortadaki düşmanlık seviyesindeki rekabetin başka bir kaynağı vardır. Ülkemizde ise böyle bir durum söz konusu değildir. Her milletten, dinden ve gelir grubundan insan aynı kulübün taraftarı olabilir. Böyle olduğu için aradaki anlamsız gerilimin aynı zamanda hiçbir tarihsel, gerçekçi ve akılcı temelinin olmadığını da görüyoruz. E peki, bizim derdimiz nedir o zaman arkadaş? Memleketin içinde ve dışında yeterince problemle uğraşırken neden bir de böyle anlamsız bir sorunun baş göstermesine müsaade ediyoruz?
İşin sonu öyle bir yere vardı ki Beşiktaş Başkanı Fikret Orman ve teknik direktör Şenol Güneş’in istifa edeceği dedikoduları dönüyor. Yahu bir takıma iki sene üst üste şampiyonluk yaşatmış ve Avrupa kupalarında ortalığın tozunu attırmış bu iki spor adamı nasıl oldu da olay neticesinde bu noktaya gelebildi? Beşiktaş taraftarı bu ikiliye sahip çıkıyor olsa bile kamuoyunda ayrılık ihtimali bu raddede konuşuluyorsa iş ciddi demektir. Bu toprakların insanı dengesini nasıl bu kadar yitirdi? Kaosa neden olan Federasyon yerli yerinde duruyorken problemin taraflarından biri hangi akla hizmet kendini topun ağzında buldu. Durumu şöyle bir temsille basit hale getirebilirim: Birbirinden davacı iki taraf var. Hâkim sonunda doğru kararı veremediği için taraflardan biri tüm haklarından vazgeçiyor(vazgeçiriliyor da denebilir).
Bu denli absürt bir durumun artık insan aklı ile çözülebileceğine dair inancımı tamamen yitirdim sanırım. O yüzden bir dua ile yazıyı noktalamak istiyorum: Allah’ım sen bize adaleti ve feraseti yeniden tesis edebilmeyi nasip eyle. Amin!