İnsan ancak inandığı ve kendisini iyi hissettiği şeyleri yaptığında huzura erer. Ancak o zaman içi muhteşem bir dinginliğe kavuşur. Yani yaşamaktan memnun ve tatmin olur. Böylece ruh dünyası dengeli ve tutarlı olur. Hint felsefesinde mutluluğun insanın beklentileri ile sahip oldukları arasındaki makasın daralmasıyla arttığı söylenir. Burada da durum farklı değildir aslında. İnsanın iç dünyası ile iç dünyasının dışarıya yansıması arasındaki farkın azalmasıyla insan mutlu olur. Bu bir nevi “olduğun gibi görün” düsturudur. İnsan kendince doğru olanı yapabildiğinde bir rahatlama ve hafifleme hisseder. Riyakarların içten içe kavrulmaları ve o çelişkili karakterlerinin dikenleri arasında kanamaları bundandır.
İç huzur insanın hayata anlam katmasını sağlayan en önemli güdüleyicidir. İç huzur iç tutarlılıkla var olur. İç tutarlılıksa insanın duygu ve düşünce dünyasıyla davranışlarının uyumlu olmasıyla sağlanır. İnsanın içinde fırtınalar koparken, dışarıdan anlaşılmıyorsa bu, o fırtınalar huzur bentlerini yıkar, darmadağın eder. Doğruyu bildiği halde yanlışı yapıyorsa veya doğruyu yapabilecek cesareti ve irade kendinde bulamıyorsa insan, o zaman kendisine saygısını da yitirir. Kendisine saygısını yitiren insan özgüvenini de kaybeder. O zamanda iradesi yok olup gider.
Hayat bu; karşımıza olmadık seçenekler sunar. Bu seçeneklerin çoğu aslında seçenek de değildir, mecburiyettir. Çünkü o seçenekler içinde zaaf, menfaat, para, kazanım, mevki, makan ve statü barındırır. O seçenekleri içimizdeki doğrulara feda edersek veya içimizden geçenlere kurban edersek kaybımız çok fazla olacaktır. Bir kefede iç huzurumuz, diğerinde menfaatlerimiz… Tercih sizin.
Fotoğraf: www.webhayat.net