Sistemlerin toplumları yönetmesinde manevi güçlerin kötüye kullanılmasının müteşekkil olduğunu görüyoruz. Pervasızca geçen şu zamanda asıl ifalarımızdan münevver biri olmak yerine körpecik dimağların manevi duygulardan yoksun bırakılmasıyla karşı karşıyayız. Bunun önüne geçmek için vazife bildiğimiz; yılların eskitemediği kıymetli fikriyatların, mecralarda sebat bulmasını korumaya çalışmaktır.
Kıymetli olan bir insandır. Bir insanın bile dünyayı değiştirebileceğini unutmamalıyız. Bir insan bir ülke demektir. Yaptığımız ve yahut gözümüzü kapatıp habersiz, tepkisiz kaldığımız birçok durumdan sorumlu olduğumuzu bir kez daha hatırlatmak isterim. Allah rızası ile yapılan ve yapılması planlanan her şey bizi bir adım ileriye götürecektir. Bu adımlarla ilerlerken en büyük gayemiz, Kuran-ı Kerim’i hakkıyla anlamak olmalıdır. Zihni kirli olan insanlar ve manevi kirlerden temizlenmeyenler Kuran-ı Kerim’i hakkıyla anlayamazlar. Dolayısıyla gelmek istediğimiz nokta ile geldiğimiz yer arasında uçurumların oluşması kaçınılmazdır. Çünkü mümine sadece söylem yetmez, eylem de gerekir. Bazı şeyleri kulaktan dolma bilgilerle duyduk değil, araştırıp, okuyup, uyduk da demeliyiz. İcraların en layıkıyla yerine getirilmesi Kuran-ı Kerim’i hakkıyla anlamamıza yardımcı olacaktır. Aksi takdirde şu anda toplumumuzda oluşturulmaya çalışılan İslam’ı yozlaştırma çabaları daha da artacaktır. Bu da hepimizin bildiği gibi yeni nesil üzerinden yapılıyor. Uyulması gereken her şey yavaş yavaş kendilerine göre modellenip, değiştirilmek isteniyor. İslam’ın şartlarına, Allah’ın farzlarına uymak yerine, farklı modellerle farklı kalıplara sokularak, kalbimizin, belleğimizin maneviyatını yitiriyoruz. Ama şu bilinmeli ki hayatta her şeyin bir hududu vardır. Bu hudutları iyi bilip, dünya hayatının aldanış olan bir metadan başka bir şey olmadığını aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor.