Kandil içindeki yağını yakarak ışık saçar. Yağ bittiği zaman kandilin ışığı da biter. Yeniden doldurmak gerekir kandili ki aydınlatsın etrafını. İnsan da bir kandil gibidir…
Çok konuşan boş konuşan revaçtadır, böylelerinin azla özle işi kalmamıştır; Böyleleri boşla, çöple, çokla uğraşır. Dün canım cicim dediğine bugün kurşun atar. Dün izine kurşun attığına bugün canım cicim der. Bunun gibilerin kandilleri yanar yanar da aydınlatmaz etrafını çünkü kandildeki yağ pislik içindedir. Katran katran olmuştur; İğrençtir.
İnsan içine ne doldursa onu yakar; İçine pisliği dolduran pislik yakar. Böylesinin kandilini yağcılar doldurur. Yağcı yağ çeker, irini bile bal diye pazarlar. Köprüden geçene kadardır yeğenlikleri, sonrasını kimse düşünmez. Bedenleri ölmeden ruhları ölür böylelerinin. Çıkarları neyse o kadardırlar, güdüktürler, ödlektirler.
Ruhu ince olanın kandili ise köhne olur. Yağcının yağına tenezzül etmez böylesi, dostunun güzel sözü yağ gibi işler kandiline; onunla aydınlatır kendisini, etrafını, belki cihanı. Tıpkı Mevlana gibi, Şems gibi, Taptuk Emre gibi, Yunus Emre gibi, Hacı Bektaş gibi, Hayyam gibi velhasıl insan gibi.
“Canını aşk yoluna vermeyen aşık mıdır?
Cehd eyleyip o dosta ermeyen aşık mıdır?
Aşık butasından içip, nefs dileğinden geçip,
Hak yoluna er seçip, durmayan aşık mıdır?
Dost sevgisin gönülde can ile berkitmeyen,
Tul-i emel defterin dürmeyen aşık mıdır?
Daim rizayet çekip, halvetlere diz çöküp,
Hak didarı eserin görmeyen aşık mıdır?
Aşka tanışık sığmaz, değme can göge ağmaz,
Pervane oda değmez, yanmayan aşık mıdır?
Kişi dertli olıcak, derman isteyen olur,
Kendi derdin dermanın sormayan aşık mıdır?
Ey Yunus, sen dostunun cefasına katlangil?
Yüreğine aşk okun vurmayan aşık mıdır?” (http://yunusemresiirleri.com/siir/canini-ask-yoluna-vermeyen-asik-midir.html)
Der Yunus Emre lakin Yunus bir yiğittir. Herkese düşmez böyle bir erlik. Yunus kandilindeki yağ bitince dosta muhtaç olmayandır; ruhundan yakandır. Köhne kandilindeki yağ bitince gafletle karanlığa düşene “deli” derler. Yunus gibi ruhundan yakana ise “veli” derler. Ne derlerse derler zaten Yunus gibi olmak her yiğidin harcı değildir.
“Yarım somunun var mı? Bir ufak da evin?
Kimselerin kulu kölesi değil misin?
Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya?
Keyfine bak: En hoş dünyası olan sensin.”(http://www.leblebitozu.com/omer-hayyam-25-rubai-siir/)
Der Hayyam. Azının kadrini bilmeyenlerin çoğun kölesi olacaklarını haykırır durur. Kölelikse kazanılan çokluk neye yarayacaktır. Kula kulluksa yapılan, Hakkın divanına hangi yüzle varılacaktır.
”Hararet nârda’dır sac’da değildir
Kerâmet sendedir tâc’da değildir
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüs’te Mekke’de Hâc’da değildir
Sakın bir kimsenin gönlünü yıkma
Gerçek erenlerin sözünden çıkma
Eğer insan isen ölmezsin korkma
Âşığı kurt yemez uc’da değildir
Gönül kâbesine girmesin hülya
Nefsine hakim ol düşme bed hûya
Kirleri arıtan baksana suya
Hep yüzü yerlerde buc’da değildir” (https://www.antoloji.com/hararet-narda-dir-siiri/)
Der Hacı Bektaş. Kendinde olmayan güzelliğin başkalarına hiç verilemeyeceğini gösterir böylece. Sadece güzel olan köhne kandilin yağını güzel doldurur. Çünkü güzellikler başka güzelliklerden gelir. Ve bütün güzellikler en güzelden; Hak’tan gelir.