14 Ekim’de Galatasaray’ın Konyaspor’a konuk olduğu karşılaşma öncesi Galatasaraylı bir taraftar, bir grup holigan tarafından darp edildi. Sosyal medyada hızla yayılan darp videosu, renk ayırt etmeksizin büyük tepki topladı. Ülkece bir değişiklik yaptık; bu olay karşısında kamuoyu olarak ortak görüşe sahip olabildik.
Ben işin hukuki boyutunu ya da Galatasaray’ın mağdur taraftara yaptığı jesti anlatmayacağım. Asıl mevzu böyle bir olayın nasıl meydana geldiği ve adı hoşgörü ile anılan bir şehirde hangi maksatla bu şekilde bir davranışta bulunulduğu.
İşin içerisinde iki temel faktör var. İlki bir kimlik inşa etme çabası diğeri de kendini toplumda kanıtlama arzusu. Videodaki seslerden anlaşılıyor ki taciz olayının faillerinin genç insanlar. Benliklerine bir aidiyet bularak kendilerini hayatın bir yerinde konumlandırmak çabasına giriştikleri bir dönemdeler. Bu türden süreçleri her insan yaşar. Problem arz eden nokta kimliğe yanlış bir yoldan sahip olmaya çalışmaları. Videoda bir ses geliyor: “Gezemezsin kardeş burada!”. Galatasaray formasını hatta poşetini bu şehirde taşıyamazsın diyor. Yani kendini Konya’nın muhafızı ya da melankolik bir Konyaspor sevdalısı olarak tanımlamaya çalışıyor. Ancak amaç “ötekini” yok etmek. Böyle bir kimlik inşası sağlıklı değil elbette. Çünkü öteki olmadan “ben” zaten olamaz. Ayrıca aynı aidiyete sahip olduğun kişilere kendini kanıtlamak için karşıdakini yok etmene de gerek yoktur. Tribüne maç eden takımının oynadığı futbolu izlemek ve onu desteklemek için değil kendine görev edindiği bağır çağır, küfür günah tezahüratlar yapmak hatta ötekini yok etmek için gelen kişinin stadyum dışında takınacağı tavır da maalesef ki böyle oluyor. Zira kendini ifade edebilmek için başka bir yol bilmiyor.
Tabi ki burada suçun tek bir müsebbibi yok. Genç yaştaki bu insanları böyle bir harekete iten bir yığın unsur var. Başta eğitim eksikliği, spor medyasının saldırgan dili, kulüp yöneticilerinin milyonlarca insana hitap ettiğinin farkında değilmiş gibi yaptığı açıklamalar yaşanan bu ve bunun gibi birçok olayın altyapısındaki nedenleri oluşturuyor. Futbol başta olmak üzere tüm spor paydaşlarının yangına körükle gittiği bir ortamda hem bu olayın bütün yükünü sadece bu gençlere yüklememek lazım. Aynı zamanda sorunu birkaç holiganın bir taraftara sözlü ve fiziksel şiddette bulunması gibi sığ bir bakış açısıyla tanımlamamak gerekir. Sorun çok daha kapsamlı, çok daha derin ve çok daha fazla kişinin muhatabı olduğu bir vaka.
“Taraftarlık nedir?” -ya da ne değildir?- sorusunu insanlara net bir şekilde cevaplayabilecek uzmanlara, bulunduğu konumun farkında olarak itidalli açıklamalar yapabilecek yöneticilere, satışları artırmak ya da tık almak sevdasını bırakıp keyifli ve seviyeli bir spor ortamı inşa etmeye katkıda bulunacak bir basına çok ihtiyacımız var. İhtiyacımızı karşılayabilmek adına gazeteye ya da internet sitelerine falan ilan mı vermemiz gerekiyor acaba? Yoksa bahsettiğimiz işleri yapan kişilerin titreyip kendine gelmesi yeterli olacak mı?
Bakın, yarın önemli bir derbi mücadelesi var. Peki, bu tür konuların olduğu bir gündemde sporu konuşmak mümkün mü? Yani elbette üç maymunu oynama kabiliyeti olanlar maçı konuşabilir. Mağdur kişiyi maça davet etmekle sorun çözülemiyor. İnşallah Baba Hakkı’dan Lefter’den veya Metin Oktay’dan miras kalan spor kültürümüz tamamen yok olmadan (çoktan yok olmamışsa tabi) bu problemlere eğilmeyi başarabiliriz.