Şampiyonluk ve hakemlik dilemması

Ülkemizin ev sahipliğinde düzenlenen Avrupa Ampute Futbol Federasyonu (EAFF) Avrupa Şampiyonası final maçında İngiltere’yi 2-1 yendik ve kupayı kaldırdık. Türkiye Futbol Federasyonunun (TFF) “Türkiye Futbol Oynuyor” projesi kapsamında destek verdiği, Turkcell’in ana sponsorluğunu üstlendiği Türkiye Bedensel Engelliler Spor Federasyonu (TBESF) bünyesindeki Milli Takımımız hepimizin göğsünü kabarttı ve gergin spor camiamıza bir tebessüm kaynağı oldular.

Yarı finaldeki galibiyetin ardından milli sporcular ve teknik heyetin talebi, Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak’ın girişimleri ile Beşiktaş Kulübünün çimler bakımda olmasına rağmen isteğe olumlu yanıt vermesinin ardından final Vodafone Park’a alındı. Hani başkan Fikret ORMAN’ın gözünden sakındığı hibrit çimleri var ya işte onların bakımı varken bu isteği kabul etti. Ne güzel bir hareket değil mi? Finali Galatasaray Başkanı Dursun ÖZBEK de yerinde izledi. Maç sonunda iki başkan birlikte sahadaydılar. Bununla birlikte tribünlerin desteğini de es geçmemek lazım. 41903 karşılaşmayı heyecanla takip etti. Millilere büyük destek verdiler.

İlerleyen günlerde bu zafere dair daha kapsamlı bir yazı yazacağım. Tekrar tebrikler, sonsuz teşekkürler. Şimdi şampiyonluk haberi gelmeden önce normal programda yazmak istediğim konuya geçiş yapayım.

Hakemlik nedir?

2017-2018 sezonunun başlamasının ardından sporumuzdaki (elbette çoğunlukla futbolumuzdaki) başlıca gündem maddelerinden biri yine maalesef hakemlerin hataları oldu. Aslında durumu karşılayacak tam ve doğru anlamıyla hataları değil eyyamcı ya da yanlı yönetim sergileme (kamuoyundaki genel kanıya göre) konusu gündem oldu. Çünkü hata insanidir ve belli sınırlar içerisinde kalmak şartıyla çok büyük bir sıkıntı oluşturmaz. Dikkatinizi çekmek isterim ki bu durum sporcu performansları veya kulüplerin ekonomik sıkıntıları tarzında çözümü kolay gerçekleşebilecek problemlere oranla çok daha ciddi ve kronikleşme yolunda hızla ilerleyen bir konu. Bundan ötürü bu yazıda mevzuyu abecesinden başlayarak sorunun vaziyetine yönelik bir tasavvur yapmaya çalışacağım.

Öncelikle Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünden hakem kelimesinin tanımını verelim:

Hakem kelimesi Arapça kökenli bir isimdir.

1. Tarafların aralarındaki anlaşmazlığı çözmek için yetkili olarak seçtikleri ve üzerinde anlaştıkları kişi, yargıcı.

2. Belirli bir konudan iyi anlayan kimse.

3. Seçme ve karar verme yetkisi bulunan kimse.

4. Spor Karşılaşmaları, yarışmaları kurallara uygun ve yansız olarak yöneten kimse.

Bu dört tanımdan hareketle sahadaki hakemlerden neler beklediğimiz sonucuna ulaşalım.

İlk tanıma göre hakem tarafların çözüm üretmesi adına üzerinde fikir birliğine vardığı bir kişi olmalı.

İkinci tanım ise hakemin karar vericisi olduğu konudan iyi anlaması gerektiğini söylüyor. Yani diyor ki, hakem futbol maçı yönetecekse futbolu bilmesi gerekir. Peki, daha önce en azından belli bir süre de olsa futbolculuğu bir meslek olarak (Özellikle meslek olması gerekliliğini belirttim zira futbol okulunda ya da alt yapılarda futbol oynamakla bu işi profesyonel yapmak arasında dağlar kadar fark vardır.) icra etmemiş biri sadece hakemlik kursunda öğrendikleriyle o işten ne kadar anlayabilir? Tabi ki bu basketbol ve voleybol hatta tüm spor branşları için de geçerli.

Üçüncü tanıma dair özel bir açıklamaya gerek yok.

İşte şimdi sorunun can alıcı noktasına gelmiş bulunmaktayız. TDK da bilerek bu tanımı sona bırakmış gibi sanki. Hakem kelimesinin son karşılığı şu şekilde: Yönetimi kurallara bağlı kalarak ve yansız yöneten kimse.

Burada problemin kronik noktaya ulaşmasının iki sebebi var: Hakemin diğer üç tanımdaki eksikliği her takım için eşit seviyede dezavantaja yol açar. O sporu daha önce kendisi yapmadığı için oyunun ruhunu ve dinamiklerini tam olarak kavrayamayan bir hakemin neden olacağı hatalardan zarar görme ihtimali taraflar için eşittir. Bu da aynı takımların oyun kalitesinin düşük olması veya kulüplerin iyi yönetilememesi gibi teknik bir aksaklıktır ve çeşitli yollarla aşılabilir. Ek olarak tarafların hakem konusunda tam bir fikir birliğine varamamış olmaları hakem olan kişinin problemi değildir. Hakem iyi bir yönetim sergilerse tarafların kişisel görüşleri zaten önemsiz olur. Ancak dördüncü tanıma yönelik bir sorun tek taraflı mağduriyetlere yol açar. Yanlı yönetim hoş görülmesini mümkün olmayan bir davranıştır aynı zamanda eğitim yoluyla aşılabilecek bir sıkıntı da değildir. Bu paragraf problemin fazlaca can sıkıcı bir noktaya ulaşmasının ilk sebebi.

İkinci sebep ise ahlaki bir yozlaşmaya neden olması. Sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını seven Ata’mız hakemlerde de kesinlikle aynı kıstasları arardı. Tartışmalar bu noktada artık spor yörüngesinden kayıp ahlak, erdem çizgisine gelmiş oluyor. Ve taraftar sorunu bu çizgide kanıksayarak maç izlemeye devam ederse durumu daha da kronikleştirmiş olur. Zira yetkililer ve sorunun aktörleri hangi davranışın içerisinde olurlarsa olsunlar hakemden gerçek adalet isteyen taraftar ya da izleyici sert ve net tepkiler vermek zorundadır. Sizinkiler kazanırken ses çıkarmayıp seviniyorsanız yarın bir eyyama maruz kaldığınızda şikâyet etmek gaflet olur.

İçinde bulunduğumuz süreçte sözlükteki tanımıyla taban tabana zıtlık gösteren bir hakemlik kurumu ile karşı karşıya olduğumuzu belirtmek durumundayım. Buraya dek sorunun nedenleriyle birlikte boyutunu açıklamaya çalıştım. Cumartesi günü ise bu sorunu nasıl aşabiliriz sorusuna cevap aramaya çalışacağım. Orası biraz daha karışık haberiniz olsun. Görüşmek üzere.

 

Son Yazılar

Voleybol ağırlıklı güncel spor yazıları yazıyor. Marmara Üniversitesi'nde Spor Yönetim Bilimleri Yüksek Lisans eğitimi alıyor. Çeşitli spor kanallarında voleybol maçları anlatıyor.