Filenin Sultanları’nın üçüncü olarak tamamladığı Avrupa Kadınlar Voleybol Şampiyonası’nın ardından ancak bu tarihte erkekler liginden bahsedebilme fırsatı buldum. Artık uzunca bir zaman genel gündem erkekler ligi olacak. Haftalık iki yazıdan birinde mutlaka erkek voleybolunu yazacağım.
Efeler Ligi’nin ilk üç haftası geride kaldı. Bu süreçte ligle alakalı gözüme çarpan iki şey var: Birincisi takımların henüz hazır olmadığı gerçeği. İkincisi ise rekabet düzeyinin geçen senelere göre bir parça daha düşük olduğu. Özellikle Beşiktaş’ın genç oyuncularla yola devam etme kararı alması ve Torul’un çeşitli sebeplerden ötürü iyi transferler yapamaması lig için büyük bir kayıp. Çünkü diğer takımlarla mücadeleye girebilecek potansiyelde kadrolar kuramayan bu iki ekip oynadıkları karşılaşmalarda dezavantajlı konumda olacaklar. Bu takımların birbirleriyle karşılaşacakları iki maçı bir kenara bırakırsak ligin kalan yirmi haftasında oynanacak olan her altı karşılaşmasından ikisinde sonuç yüksek ihtimalle tahmin edilebilecek. Her hafta oynanacak üç maçından birisinin sonucu belli olacağı bir organizasyon ne kadar heyecan verici ya da keyifli olabilir, bilemiyorum. Gerek oyuncu gelişimi gerekse erkek voleybolunun marka değeri açısından göz ardı edilemeyecek bir zarar söz konusu. Elbette sürprizler yaşanabilir fakat bunlar hesaba katılmayacak olasılıklardır.
Ancak bu ekiplerin takviye yapabilme olasılığının bulunduğunu da belirteyim. Beşiktaş her zaman çok iyi oyuncular getirebilme potansiyeline sahip. Her ne kadar gençlerle yola devam etme kararı verilse de Beşiktaş adının ligin son basamaklarında olmasından dolayı bir rahatsızlık duyulup önlem alınabilir. Konuya ilerleyen günlerde ayrıca eğileceğimi buraya not düşeyim. Belki Torul da devre arasında birkaç oyuncuyla anlaşır. Normal sezonun sonunda puan farkı çok olsa bile play-out oynayacak olmaları onları ümitlendirebilir. İlerleyen aylarda neler olacağını birlikte göreceğiz.
Ligin diğer üyeleri hakkında beşinci haftanın sonunda net şeyler söylemek istiyorum. Özellikle bazı transferler konusunda tartışmalı birkaç nokta var ama belki kalitelerini doğru gözlemleyemediğim ve kerameti sonradan ortaya çıkan bazı sporcular vardır diye iki hafta daha bekleyeceğim. Tam bu noktada yabancı kuralına değinmek gerekiyor aslında. Sayı artmalı mı azalmalı mı gibi tartışmalar sürekli olarak canlılığını koruyor. Geçtiğimiz günlerde bu konuyla ilgili olarak Galatasaray’ın ve dünya şampiyonu 23 Yaş Altı Kadın Milli Voleybol Takımı’nın antrenörü Ataman GÜNEYLİGİL’in bir açıklaması oldu. Hoca yabancı sınırıyla ilgili olarak “Yabancı oyuncuda dengeyi yakalamak önemli. Sahada 3 yabancıya yer vererek bu denge bizde yakalanmış durumda. Ne artırılmalı ne de azaltılmalı. Bu sistemde düzenli oynayabilen yaklaşık 50 kişilik bir oyuncu havuzu oluşuyor milli takım için. Sporcu oynayarak mı yoksa iyi oyuncularla antrenman yaparak mı gelişir? Bu durum büyük bir tartışma. Kimi antrenörler oynamanın, bazıları ise iyi oyuncularla antrenman yapılmasının destekçisi. Ben ikisinin dengeli olması gerektiğini düşünüyorum ve bizde bu denge bulunmuş durumda.” şeklinde bir açıklama yaptı. Efeler ve Sultanlar Ligi’nde aynı kural geçerli olduğu için bu sözleri erkek voleybolu adına da bir referans sayabiliriz. Söylenenler son derece tutarlı ve içerisinde tecrübe barındırması açısından itibar edilmesi gereken bir bakış açısı.
Yazının sonunda konuyla ilgili olarak ufak bir tartışma sorusu sorayım: Tamam, sayı kısmında doğru tercih yapılmış olabilir. Peki, bu kontenjana uygun voleybolcular transfer edilebiliyor mu? Neredeyse tamamı kendini kanıtlamış olan yabancı transferlerin neden hepsi isabetli olamıyor? Bu sorulara cevap aradığımız yazılarda görüşmek üzere.
Fotoğraf: https://pixabay.com/en/ball-game-volleyball-sports-1477269/