Ölüm hiç olmasa

Ne garip yaşamla ölüm arasındaki çizgi; kaderle imtihan gibi, sevmekle nefret etmek gibi. Öyle yakın ve öyle uzak ki ölüm, bazen en umulmadık anlarda kapıyı çalan talihsiz bir dost ve bazen dayanılmaz sıkıntıların kurtuluş kapısı ama her ne olursa olsun yaşadığımız sürecin en yer edinemeyen varlığı. Düşüncelerimizin gerisine saklamak istediğimiz en uzak fikir. Hayat meşgalesi için koştururken verilmiş belirli zamanın hiç yetmeyeceğine, hep var olması gerektiğine olan inancımızın sürüklendiği nokta. Kim ölmek ister ki? Yaşamın en taze anlarının tadını alırken kim ölmek ister? Gidenlerin, geride kalanları yüzleştirdiği ama kalanların hiç cevaplayamadıkları soru.

Peki, ölüm niçin bu kadar üzer bizi? Aslında insan kendi bencilliğinin esiri. Ölmekten korkmak, gidene ağlamak hep kendimize olan düşkünlüğümüzden, gidenlerin geri gelmeyecekleri fikri “onlarsız nasıl yaşarım?” korkusunun getirdiği bir bencillik. Ölümü “Her insanın ölümü, kendi kıyametidir.” diyerek tanımlıyor Peygamber Hz. Muhammed. Öldükten sonra dünyanın hiçbir ehemmiyeti kalmayacağını anlatıyor. Öyle değil mi? Geri dönemeyeceğimiz dünyanın ne kıymeti kalacak? Ne burada yaptıklarımızın ne de elde edip de götüremediğimiz onca şeyin hiçbir önemi kalmayacak. İşte bu gerçek, birçoğumuz için yaşamın yüzleşemediğimiz ve karşılaşmak istemediğimiz noktası. Dünya’nın ne zaman yok olacağını bildiğimizi varsayalım, geriye kalan zaman kırk sene olsun. Ne yapardık? Gerçekten bunu bilebilseydik ne yapardık? Neye yatırım yapardık bundan sonra? Nasıl kullanırdık bu zamanı? Cennetin varlığına inanıp Kudüs’ten mezar satın alabilmek için çalışmaya mı harcardık? Gelecek günün korkusuyla her geçen günü kendimize zehir ederek mi yaşardık ya da nasıl olsa öleceğiz, belki de yok olacağız deyip hesapsızca mı kullanırdık? Bu soruların sürüklediği nokta yine o hadis-i şerif. Bu senaryonun varlığına inandığımızda bu süreçte ölebileceğimizi hesaba kattık mı? Dünya’nın yok olacağına dair tam bir tarih biliyor olsak bile ölüm fikri yine düşüncelerimizin gerisinde kalacak. Bence, kıyametin bir yok oluş olduğunu düşündüğümüz için kendi ölümümüzden korkuyoruz. Bu yüzden kişinin ölümü kendi kıyameti deniyor. Tam da bu noktada Saramago, Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş isimli kitabı ile sesleniyor korkularımıza. Bir varsayıma sürüklüyor bizi ve hadi düşünün, ölüm yaşadığınız şehri, ülkeyi terk ediyor ama öyle süreci öldürmeden gidiyor diyor. Hala yaşlanmaya, hastalanmaya, acı çekmeye devam edeceksiniz diyor. Sonsuzluk âleminin cazibesinde acılarınız da sonsuzlaşacak diyor. Kendi varsayımımda kısıtladığım zaman, Saramago’nun varsayımında benimkinin aksine sonsuzluk vaat ediyor. Olumsuzluklarını düşünmediğimiz o ilk anda ne kadar da huzura sürükleyen bir vaat. Peki ya sonrası?  Sonrasında sonsuzluk fikri ürkütücü geliyor hem de acıların varlığı ile. Çektiğimiz bir “oh”, bir “ah” a dönüşüyor. Elde ettiğimiz o harika dünya, gerçeklerin varlığıyla bir kapana dönüşüyor. Bizi içinden çıkılamayan sonsuzluk hapishanesine yuvarlıyor. Dünya’ya dair elde edilebilecek her şey bittiğinde amaçsız yaşamın doğurduğu koca bir boşluk oluşuyor. O nedendir ki insanoğlu ölüme meyilli. Aslında, insanların ötanaziye yöneliyor olmalarına bu gözle bakabiliriz. Sakat ve hasta insanların da daha fazla acı çekmemek için ölmek istemeleri, ölümün ne kadar acı ve korku dolu olsa da bir ihtiyaç, belki bir kurtuluş olduğunun göstergesidir.

Bu kitap sayesinde her ne kadar bu dünyada kaybettiklerimin, hiç gitmemiş oldukları hayalinin güzelliğine kapılsam da ölümün varlığına şükrettim. Saramago, ruhumu önce ikileme sürüklerken aslında kapıldığımın basit bir hevesten ibaret olduğunu kanıtladı. Bence, insanların ölüme bakış açısı birbirlerinden çok farklı ve bu farklılıkta inançlarımıza dayanıyor. Ben yüce bir yaratıcının, yaşam gibi ölümü var eden bir gücün varlığına inanıyorum. O, bu dünyadan sevdiklerimi aldığı zaman O’nun varlığına şükrediyorum çünkü biliyorum ki zamanı geldiğinde manasını yitirmiş madde âleminden beni de alıp mana âlemine, sevdiklerimle bir araya koyacak. İşte bu yüzden, ölümün varlığıyla yüzleşip onu hayatımın bir parçası gibi yaşıyorum.

KAYNAKÇA:

Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş / Jose Saramago

Fotograf: http://gde-fon.com/download/dance_situation_girl_skeleton/516757/1920×1200

Son Yazılar

Bilkent Üniversitesi Öğrencisi