Aşka Maziye ve Şiire Dair

İnsanoğlu var oldukça ve hafızasında geçmişinin onu ürperten satırlarını taşıdıkça ve bu bağlamda bireysel duyuşlar, bir iç çekişler gibi ama şairlerin ama hikayeci ve romancıların ama senaristlerin kalemlerinin ucunda ses çıkarmaya devam ettikçe romantik veya lirik duyuş adı şu veya bu akım yahut teknik ya da kuram altında varlığını zenginleştirerek, belki de dönüştürerek devam edecektir. Çünkü devam edişin ölümsüzlük suyu: mazidir.
Bu yüzden Yahya Kemal:
“Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin:
Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde;
Mehtâb, iri güller ve senin en güzel aksin,
Velhasıl o rüyâ duruyor yerli yerinde!”
derken, mazinin sonuna üç nokta koyarcasına rüyayı yerleştiriyordu. İnsan mazideki bazı anları neden saklar? Bu soruya bir sürü cevap vermek mümkün. Ama en kolektif olanı her halde şudur: Akılda kalan mazi, bitmemiş, bitirilmemiş, bitmesi istenmeyen anların toplamıdır. Hatırlamadıklarımız çoktan bitmiş olanlar olduğu için hatırlamadıklarımızdır. Tam da burada Nazım Hikmet’in adeta derûnî bir inilti gibi insanı saran şu mısraları geliyor kalbe:
“Anladım hayatmış mazinin adı
Yıllara karışan her şey ses verir
Hasretle doludur geçmişin yadı
Mazinin elemi bile tatlıdır.”
Dolu dolu yaşanan bir mazide bu anlar neredeyse bir ömür kadar da olabilir bazen. Hz. Musa gibi asanızı neresine vursanız hayat suyu misali hasret fışkırır, zihninizin o doğurgan zemininden. Zira mazinin zaten tatlı olan yanı elemidir. O yüzden çatallı ve buğulu bir ses: “Zevâl-i lezzet elem, Zevâl-i elem ise lezzettir” derken aynı şeyi söylüyordu. Geçmiş acılar hatırlanma liyakatine layık olmadığından onları zihnin kayıtlarında unutulmaya mahkum etmenin lezzeti kalırken gönlünüzde, şimdi mazide kalmış, aşklar, heyecanlar, ilk görüş, ilk bakış, ilk ürperti, bir daha geri getirilemez olduklarından gönlünüzü, üzeri kandan lalelerle örtülü bir mezara çevirir.

Ama an gelir de yine o mezara dair bir pencere açılıverir de o pencerenin ötesinden gelen acı bir rüzgar amansızca işlerken yüreğinize Sezai Karakoç gibi o ağrı ile iki büklüm:

“Yanlış trenden indin seni şehrin aynasından geçirdiler 
Sana baktım yıllarca hep aynı özlem penceresinden 
Yürüyen ve kaçan yalın ve çocuksu özlem penceresinden 
Denize karsı küçüle küçüle giden evleri 
İnce ince karşılardın olağan karşılardın 
Şen dünya içinde sen dünya içinde bir avuç şen dünyaydın sen…”

Mısraları dökülüverir dudaklarınızdan…Yine de Allah bizi mazinin ıstırabından istikbalin endişesinden uzak eylesin, duası ümidi ve ricasıyla…

Son Yazılar

Onur Akbaş Yazar: