Evrensellik ve millilik meselesine hem emperyalizm hem de diktatörlük açısından yaklaşan Casanova, kendi renkleri ile var olmaya çalışan emperyalizmden yeni kurtulmuş ulusların ekonomiye de bağlı olan az gelişmişlikleri ile bu sefer edebiyat açısından devlet politikaları nedeniyle ulusalcı bir baskıyla karşılaşma durumlarını da o edebiyatlar adına bir tehlike olarak görür.
“Edebiyat uzamı nispeten siyasi yapılara bağlı olduğu için de, uluslararası edebi bağımlılık kısmen, uluslararası siyasi egemenlik yapıları ile de bağlantılıdır. İşte bu yüzden edebiyat dünyasında merkezden uzak olan sömürgecilik sonrası ülkelerin yazarları, daha varsıl uzamlardaki yazarlar gibi ulusal siyasetin baskısına karşı çıkmakla kalmayıp, siyasette ve edebiyatta uluslararası güçlere karşı da savaşmak zorundadırlar.”(Casanova, 1999; 9)
Bu tespiti yukarıda belirttiğimiz gibi güçlü bir dile ve edebiyat geleneğine sahip olmayan ve güçlü bir medeniyette geçmişte ya da şimdi de söylemek mümkün olabilir. Ancak bir milletin olmazsa olmazlarından olan dili olmadan Valery’den Goethe’ye pek çok edebiyatçının “uluslar arası bir edebiyat borsası” gibi tahayyül ettikleri bu pazarda hangi kimlikle edebiyatını pazarlayacağı hususunda (Casanova, 1999; 28) bize tatmin edici cevap vermeyen Casanova’nın, Kafka’dan yola çıkarak dil üzerinde verdiği örnek düşündürücüdür:
“…Kafka da gelişmekte olan Çek edebiyat uzamının bir parçası olmasına ve Milliyetçi Yahudi hareketini hararetle desteklemesine rağmen, Alman dilinin ve edebiyatının –inkâr ettiği yıkmaya çalıştığı bir mirasın- vârisi olarak yüzyılın en gizemli en yenilikçi külliyatlarından birini ortaya koymaya çalışmıştır.”(Casanova, 1999; 99)
Görüldüğü gibi birey olarak yazarın ortaya koyduğu evrensel uzamdaki bu yenilik dil olarak milli bir renkten yoksundur.
İşte hem milli renkler itibari ile var olma hem de evrenseli yakalama bizdeki romancı tembelliğinin doğurduğu en büyük sorundur. Bu eşiği aşacak özveride popülist edebiyatın görmediği ama felesefi derinliği kurguya yedirebilmiş bir isim Leyla Karaca. Her ne kadar Türkiye gibi yerlerde basit tüketim diline sahip üçüncü sınıf romanlar muteber görülse de Karaca hak ettiği karşılığı Dünya Edebiyat Cumhuriyetinde buluyor. Nasıl mı?
Karaca’nın Göğsündeki Gökyüzü adlı romanı Hindistan’da İngilizce olarak yayımlandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın TEDA pojesi kapsamında İngilizce’ye çevrilen ve 10.000 adet basılan roman 2013 yılında ESKADER roman ödülüne layık görülmüştü. Hindistan’ın resmi dillerinden biri olan İngilizce’de The Sky In Your Heart adıyla basılan kitap sufi bir aşkın gizemli yolculuğunu anlatıyor. Göğsündeki Gökyüzü Türkiye’de 2013 yılında Ferfir Yayınları tarafından okura sunulmuştu. Yazarın 2015 yılında Türkiye’de yayınlanan Kalbinin Müziği adlı öykü kitabı da yine Kültür Bakanlığı’nın TEDA projesi kapsamında Almancaya çevrilmekte…