İnsanın yaşı ilerledikçe belirgin olarak gözlemlenen bazı değişimler oluyor. Mesela daha çabuk yoruluyor, saçlarındaki doğal renkler yerini beyaza bırakmaya başlıyor. Gergin ciltler gevşeyip kırışıklıklar oluşturuyor, boy kısalıyor. Tabiri caizse başkalaşım geçiriyor. Tabi bu negatif ivmeli bir başkalaşım. Yaşanmışlıklar, tecrübeler, acılar belki de mutluluklar yoruyor insanı ve hücreleri tek tek ölmeye başlıyor.
Yani ölmek bir süreç aslında. Son nefes bu sürecin nihayete ermesi. İnsan belki de doğduğu andan itibaren ölmeye başlıyor, nefes nefes. Hayatın bir sırrı varsa eğer, bu sır kesinlikle ölümdür. İnsan ancak ölünce anlayacak, aslında hayatın ne olduğunu.
Tasavvufta şöyle bir ritüel vardır: Kişi boş bir tabutun içine girer ve tabutun kapağını üstüne kapatır. Sonra bir süre o tabutun içinde kalarak ölümü ve öldüğünü düşünmeye başlar. Buna “Ölüm Rabıtası” denir. Amaç, ölümü hatırda tutmak ve dünyanın geçiciliğini unutmamaktır. Bu yöntemi hiç uygulamadım ama hep “Birgün düzenli olarak yapmalıyım.” diye geçiririm içimden. Tarikat oluşumlarına dahil olmaya uygun bir yapım yoktur. Ki katılmayı gerekli de görmem. Buna rağmen dünya görüşünüz veya inancınız ne olursa olsun bunu siz de birgün denemelisiniz. Çünkü hayatta gerçek bir şey varsa, o da ölümdür. Hem her şeye anlam katan hem de her şeyin anlamını yok eden iki uçlu bir mızrak gibidir ölüm.
İnsanın yaşının ilerlemesinin getirilerinden (götürülerinden) biri de derin düşünmektir. Önceden önem vermediğin, üzerinde düşünmeye değer görmediğin şeyler üzerine daha çok düşünürsün. Daha karmaşık bağlantılar ve değerlendirmeler ağıyla sarsılan zihnin derin düşüncelere dalarak daha da çıkmaza girer. Bu yüzden gençlikde hiç yaşamadığın şiddette başın ağrır. Ölümün inlemesiymişçesine sızlar veya ölümün adımlarıymışçasına zonklar başın.
Ağrı kesici bağımlısı olursun. Artık birkaç kapsülü üst üste yutarak dindirmeye çalışırsın bu dayanılmaz ağrıyı ama kar etmez. Senin sorunun derin düşünmektir çünkü. Adeta altı jiletli ayakkabı giymiş birisi vardır ve sürekli dolaşmaktadır beynin kıvrımlı yüzeyinde. Düşüncelerin nasıl bir yük olduğunu ancak belirli bir yaştan sonra anladığındandır o ağrı.
Benimde artık sık sık başım ağrıyor. Önceleri tatmadığım bu acı beni daha gergin, daha mutsuz ve ölümü daha kabullenir yapıyor. Bu günlerde başım daha çok ağrıyor. Galiba yaşarken çürüme, nefes alırken ölme sürecim hızlanıyor. Sonlu olan ne, insanı tatmin edebilir ki?a Gidip bir ağrı kesici alayım.
Fotoğraf: www.kumebasagrisi.com