Dar zamanların yiğit insanları her zaman hatırlanır. Bunlar karanlıkları ok gibi delip geçen şihaplara benzerler. Karşıdakilerin lâl ve ketum olmuş kalplerinin üzerlerindeki setreleri yırtıp geçen, karanlığın sessizliğini kendisine çığlık yapmış sağırların, kulaklarındaki ağırlıkları ellerinin tersiyle yalnızlığa iten adamlardır.
Şehrin öteki ucundan gelip, isimsizliği ve ünvansızlığı makam bilip, sessiz yığınların, mazlumların ve mustazafların feryatlarını şehrin terkedilmiş kalabalık meydanlarında haykıran insanlarıdır. Bazen Hz. İsa’nın “günahlı olanların ilk taşı attığı” mazlum olur, bazen kesif zindanların sahipsizliğinde ümmetin derdiyle son nefesini veren bir meçhul.
Zamanın kahredici yakıcılığını sözlerinde taşıyamayanlar ancak, sloganlaşmış kelimelerin sahte dokunuşunda ikbal ararken; keskin ve yalın bir kılıç gibi kükreyen, cılız omuzlu, boş mideli bu yiğitler, Allah adını ve hitabını çığlık çığlık ebabil kuşları gibi zamanın meydanına okurlar.
Gök yırtılır, semanın eteğindeki tohumlar, cemre gibi düşer bu yiğitlerin kalbine, umut fışkırır gözleri, sevda taşır avuçları, bastığı toprak nisan olur, rahmet patlaması yaşanır alemin dört bir yanında.
Yetim bırakılmış, sessizliğe terkedilmiş acıları toplar bu yiğitler, heybelerine tanımadıkları kimselerin korkularını, seslerini, göz yaşlarını doldurur; gece yarılarının muştularında Sur makamında Rabbe dua taşırlar.
Kimsedendirler, sahip olunmayanlardan ve yolsuzdurlar…Adaletten yanadırlar.
Görünüşlerindeki heybet yalnızlığa iter bunları, kimsenin ne önünde yürürler ne de arkasında. Adımları sıratın üzerindedir, keskin bakışların ardında Mekke’nin acıları, Bilallerin kararlılığı yatar.
Rahmani bakışları göklere takılır ara sıra, bulutlardan sağanak sağanak inen yağmurların ellerinden tutar, imansızlık çeken, günahların kasvetinden ve çıplaklığından kavrulmuş ruhlara muhabbet damıtırlar.
Sakindirler ama denizlerin koyusu kadar derin bakışlarında fırtınaları saklayan, kasırgaları gizleyen Yusufumsu simalarının arkasında, zalimlerin gördüklerinde dehşete düşeceği kararlılığı ve yiğitliği taşırlar.
Herkesin susmayı konuşmaya denk tuttuğu zamanlarda, kelimelerin gücünü, vahyin keskin kılıcını kınından çıkaran, er meydanına ok gibi fırlayan Ebu Zer gibi, dikilir zalimliğin, mal yığıcılığın, rüşvetçiliğin ve kapitalizmin karşısına. İndirir zalimin tahtını başına. Resulünün pak dilinden dökülen vahy abdestiyle ruhları yıkar, gönülleri dünyevileşme zilletinden arındırırlar.
Taif’in yollarında bulursun bu yiğitleri, avuçları ve ayakları kan revan içindedir çoğu zaman, dillerini kalplerine geçirmiş, ciğerleri parça parça olmuş, evladın reddettiği baba gibi sessizliği sırtlarına yüklemişlerdir, ümmet için.
Evladını toprağa vermiş bir babanın, yüreğini gömdüğü kabrin başında içine gözyaşlarını kanla akıtan ama ümmetin derdi yüzünden hıçkırıklarını içine sızıtan, vakar sahibi yiğitlerdir onlar.
Yalnızlık sevdirilmiştir onlara. Hira’nın eteklerinde yol ararlar çoğu zaman, Kabe’nin gölgesine sığınır, Rahmanın sesinde hayat bulurlar.
Bakmayın sağınıza solunuza, içinize bakın. Orada bir yerlerde saklı olan içinizdekine bakın. Fıtratınıza konmuş unutulmuş yanınıza. Sizden bahsediyorum, sizden…
Fotoğraf kaynak: https://gencleryaziyo.com