Don Kişot sendromu

Cervantes’in ölümsüz eserine de ismini veren başkarakteri çoğumuz duymuşuzdur. Bu karakter Don Kişot’tur. Dünyanın yaşanabilir bir yer olduğuna inancını kaybetmemiş ve bunun için elinden gelen sorumluluğu üstlenmeye hazır hatta ilerlemiş yaşına rağmen şövalye olarak bunu yapmak isteyen biridir. Fakat yazar, o zaman dahi bunu yapabilecek bir insanın akıl sağlığının yerinde olmadığını varsayarak, Don Kişot’u yel değirmenlerini dev sanacak kadar bunamış bir ihtiyar olarak tasvir eder.

Günümüzde durum farklı mıdır? Şimdi birisi çıksa ve “Ben bütün menfaatlerimden arınarak, tamamen kendimi adaletin tecelli etmesine ve insanlığın hizmetine adıyorum.” dese hangi akl-ı selim bu adama normal der? Çünkü o kadar alıştık ki, insanların bencil ve egoist olmasına, kendi menfaatlerini elde etmek için hiç bir değeri tanımamasına, hak-hukuk gözetmemesine, adaletsizlik yapmasına, kul hakkı yemesine, düşene bir de o vurmasına, ezilene duyarsız kalmasına, zalime tabi olmasına… Bunlara aykırı davranan insanları kınadık, onlardan uzaklaştık ve onları toplumda barındırmaz olduk.

Machiavelli olmayı, Don Kişot olmaya tercih ettik kısaca. Para, ünvan, mevki, zevkler çoğunlukla Machiavelli’nin öğütlerini tutanların oldu. Don Kişot’u model kabul edenler ya bunak ya deli ya uyumsuz ya da cüzzamlı muamelesi gördü. Asılan, kesilen, itilen, sövülen, dövülen de hep onlar oldu. Mantıklı bir insan hangi modeli seçer sizce?

Bunlara rağmen hala bazı mantıksız, menfaatsiz, dürüst, ahlaklı ve fedakar insanlar var. Bunlara rağmen hala kendi menfaatlerini insanlığın menfaatlerinin gerisinde tutanlar var. Bir elin parmaklarını geçmeseler de var. Bulutlu bir kış günü gökyüzünde görünen yıldızlar kadar olsalar da var. Bunak olmayı, dışlanmayı, yok sayılmayı hatta yok edilmeyi göze alıyorlar. Spartaküs oluyorlar, Pir Sultan Abdal oluyorlar, Abdullah Bin Mesud oluyorlar. Onlar yandıkça aydınlanıyoruz biz. Mağaradaki gölgelere bakan benliğimiz gerçek nesneleri ancak o zaman görebiliyor.

İnsan nasıl yapar bu seçimi? Kimisine menfaatini put yaptıran, kimisine ise menfaatleri put gibi kırdıran nedir? İrade mi? Genetik mi? Geçmiş yaşantılar mı? Eğitim mi? Muhakkak bunların da etkisi vardır ama bir insana bunu ancak vicdanı yaptırabilir. Adaletten beslenen vicdanı… Vicdan insana doğru olanı haykıran ilahi sestir. Bu sese kulak veren insandır vicdanlı insan. Don Kişot’a dünyaya adalet sağlama isteğini veren vicdanıydı. Evet, bunamıştı fakat ancak bunamış zihni vicdanına boyun eğebilirdi. Yoksa menfaatlerle örülmüş bilinci vicdanına ne kadar kulak verebilirdi ki?

Modern insan, bir çok insani değere uymamasını hep bir mazerete bağlar. Sanki eline imkan geçse yapacakmış gibi. Dürüst olmaması sistemin sorunudur. O, sistemde varsa sistemin kurallarına da uymalıdır. Kapital anlayışa tabi olması onun değil finansal yapının sorunudur. Topumsal duyarsızlık yine onun tercihi değil toplumsal mekanizmanın bir mecburiyetidir. Bu mazeretlerle sorumluluktan kurtulmaya ve vicdanının sesini kısmaya çalışır. Bu yüzden Don Kişot olmak günümüzde aklını bir kenara bırakmaktan daha fazla fedakarlık istiyor.

Don Kişot’un zamanında da belki pek uygulanmasa bile, koruyuculuğuna soyunduğu kavramlar saygı görüyor ve ideal insanın özelikleri sayılıyordu. Bunu o döneme ait tarihi eserlerden anlayabiliyoruz. Fakat günümüzde bu erdemlere sahip insanlar çoğu zaman horlanıyor ve aşağılanıyor. Hatta günümüz ideal insan modelinde bile zayıflık olarak algılanıyor bu özellikler. Artık insanlardan fırsatçı, bencil, menfaatçi ve aç gözlü olmaları bekleniyor. Sistem buna yönelik birey yetiştiriyor ve toplum bireyi buna göre şekillendirip istihdam ediyor. Bu yüzden Machiavelli olmak hiç bu kadar kolay olmamıştı.

Seçim bizim elimizde, Don Kişot olmak da, Machiavelli olmak da. Daha doğrusu, şu geçici yolculukta bir ayak izi bırakmak da, anlamsızca yok olup gitmek de…

Resim: https://enisden.files.wordpress.com

Son Yazılar

Yazmak, çizmek peşinde, yanmayı pişmeye tercih eden biri...