Bara girdiğimde en arka masada yaşlı bir gergedan oturuyordu. Elindeki otomatik sigarası ile etrafı toza dumana katıyor, gelen geçene selam veriyordu. Oldukça yaşlıydı. Boynuzu o kadar uzundu ki nerdeyse boynuzu tavandan dışarı çıkacaktı. Tırnakları o kadar uzun değildi ama düzenli bir tırnak yiyicisine benziyordu. Kucağına oturan dişi bir gergedan ile hoşbeş sohbetini yaparken; ben barın iskemlesine çoktan oturmuş, biramla midemi yakmaya başlamıştım. Sabah ki dostlarımla toplumu eleştirmiş, gene parasız halimle monoton hayatımı renklendirmeye çalışıyordum. Yaşlı gergedan kırmızı bir şarapla yudum yudum beynini uyuştururken, dişi gergedan yaşlı gergedanın her dediğini yapıyordu. Yoruluyordum. Etkileyici bir Kızılderili sözü gibiydim. Sırtımdan bir yere raptiye ile tutturulmuştum. Aralarında bir sohbet dönmüyordu. Dişi gergedan oldukça yoğun gözüküyordu. Yoğun talepli, yalnız tempolu, erkeği için sürüsünün ölmesini bekleyen bir gergedandı. İçimdeki bu aç gözlülük yüzünden her şeyi istiyordum. Dünyanın bütün iklimlerini yemiştim. Yağmurları arıtmıştım. Yaşlı gergedan otomatik sigarasını içerken, birden barmene sinirlendi ve dişi gergedanı dışarı çıkartmak istedi. Dişi gergedan bir sigara yaktı. Topuklu ayakkabılarını eline aldı ve gitti. Zaten başka bir şey yapamazdı. Ellerim kirliydi. Kirpiklerim yanmıştı. Biram bittiğinde midemin yanması bana kısa kalp krizleri yaşatıyordu. Televizyon açıldı. Beyaz bir ışık komple barı kapladı. Gergedan kör oldu. Boynuzu ile bütün her yeri dağıttı. Kanayan ya da ağlayan yoktu. Sadece bende vardı. Yaşlı gergedanın boynuzu nefesimin ortasına girmişti. Kanıyordum. Nefessizleşiyordum. Saçlarım maviye dönüyordu. Yaşlı gergedan yüksek ve güçlü sesi ile barmene ‘’şu televizyonu kapat’’ diye bağırdı. Televizyon kapanmadı ve bir belgesel kanalını izleyeme başladılar.
-Görüldüğünde çayırda ya da çimende genellikle gergedanlar yalnızdırlar. Bir sürüye ya da bir toplumun ayak takımına tenezzül etmezler. İnsanlardan bir şekilde nefret ederler. Çünkü insanlar boynuz hırsızlarıdır. Boynuzsuz bir gergedan insansız bir devlete benzer ya da insansız bir topluma. Klişe bir sürü cümle… Gergedanlar özgür varlıklardır. İstediklerini o an yapamadıklarında bulundukları iklimden kaçarlar. Doğanın her yerinde yaşamaya mahkûmdurlar. Hayal ettikleriyle gerçekleşen neticeler hiçbir zaman aynı değildir. Ama gergedanlar hayatın her olumsuz şartıyla başa çıkmayı bilmişlerdir. Gergedanlar bu yıpranmış derileriyle ülkenin dört bir yanına koşabilirler. Sonra başlarını kaldırdıklarında aslında aynı arazide olduklarını görürler. Uzun uzun yürümeye başlarlar. Gergedanlar duygusal varlıklardır. Durduk yere, başlarını yukarı kaldırıp güneşi hissettiklerinde boynuzları küçülür, ayakları tökezler, derileri biraz daha griye kaçar. Gergedanlar avlanmazlar. Bir şeyi de avlamazlar. Çaycıdırlar. Özellikle içinde tomurcuk olan çayları çok severler. Gergedanların bir kısmı kendilerini sanata adamışlardır. Kimisi resim çizer, kimisi enstrüman çalar. Gergedanlar gece olunca yalnızlaşırlar. Etrafındaki herkes onun bütün kötü özelliklerini yüzüne vurur, gergedan ise bir ağacın dibine…
Yaşlı gergedan parlak ışıktan kurtuldu. Belgeseli patlattı. Nefesim kesildi. Olduğum yere kıvrıldım. Vücut şeklimle yerin dibine girdim. Sessizdim. Yaşlı gergedan otomatik sigarası ile tozu dumana kattı. Barmene baktı. Barmen yeni bir içki doldurdu. Boynuzuna dikip kendi iklimine doğru koştu. Gergedana bakınca arkasından birden kendimi gördüm. Bütün her şeyimle bir gergedanım. Hayatım, yaşantım, ağırlığım… Bu barda her gece kendimle konuşurum. Bunu bana hep barmen kadın söyler. Sonra onun dışarı çıkmasını söylerim. İçer, sızar. Gözlerimi ormanda açarım.