Bireysel kaygılarımızın çift başlılığı tekil problemlerimizin gün yüzüne çıkması ile alakalıdır. Eğer herhangi bir sebep ile ikili ilişkilerimizde bireysellik kanunları gizlenip, duruyor ise, kilit kısmında mutlak bir yanlışlık vardır. Ki kati suret ile tekil düşünme kötü bir şeydir demiyorum, ama periyodik olarak kendini yineleyen ve hakeza sorun doğuran bireysellik, ikilemi yaratan asıl olgu yanılsamasıdır.
Günümüz problemleri, kişisel hayat tercihleri, ideoloji çeşitliliğimiz ve elbette her an değişen çağ gereksinimleri sonucu değişkenlik gösteren fikri aidiyet esaslarınca, hayatın çeşitli kulvarlarında son hız ile giden bir Arap atı gibi hissediyor iseniz, evet, ne yazık ki yalnız değilsiniz. Tüm bunların başında yer alan o tarifsiz boşluklara sürükleniyor oluşumuzun sebebini, zamana ve beraberinde getirdiği sorunlara bağlamak son derece yanlış bir söylem olur, ama sebepleri oluşturan yegane şey kabul edilmese de bizden bir başkası değildir. Nitekim sonuçlara bağlı gelişen olayların tümü seçimlerimiz ile alakalı iken, her şeyi bir kenara itip, bunu zamana yıkmanın adı bencilliktir.
Seçimlerimiz sonrasında hissettiğimiz yanılgıların tek bir sebebi vardır. Ve o da bir problem karşısında onu çözmeye yarayan yetileri deneyimleyemeden öğrenemeyeceğimizdir. Ancak ve ancak bir takım şeyler meydana gelmelidir ki, bizler gördüklerimiz karşısında reaksiyon gösterebilelim. Bu tıpkı; aldığımız elbiseyi denemeden ödemesini gerçekleştirmek gibidir. Her şey göründüğü gibidir, ama belki de değildir. İki ucu açık bir deneyim hissi yaratacak olan bu duygu durumu, yalnızca çeşitli bireysel kabiliyet dışındaki iç güdüsel nüanslar sonucunda görünse de, gördüklerimiz belki de yalnızca görmek istediklerimizdir. Kim bilir?
Değişkenlik gösterebilen şartlar, içine çektiği girdabın habercisi de olamayabiliyor bazen. Ve değişkenliklerin en başında yer alan zaman, tabir-i caiz ise en oryantalist olgudur. Bir anda her şey değişebilir. Her şey yıkılabilir veya her şey daha güzel kılınabilir. Bunun bir öncesi, bir de sonrası vardır. Ki hiç şüphesiz insanoğlunun en büyük düşmanı olan zaman, bazen didaktik işlemekten de kendini alıkoyabilmektedir. Bu dönemlerde onu sorgulamak ve bu sorgular neticesinde bir sonuca varmak en düsturlu olacak davranış iken, olgusal bağlamları durumun dışına iten tüm edimler elzem gibi görünebilir, ama insanın kendi içinde fikir ayrılığına iten tüm olguların sebep olduğu duygu durumlarının bilinç altında tek bir nihai gerçek yatar; olabildiğince olabildiğine inanmak!
Hayır! Hiçbir şey olabilite dahilinde değildir. Ki eğer öyle olsa bile, hayatın tüm alanında bizi buna inandıran tüm düşünce esaslarının ve kalıpların dışına çıkmak bu hayatta yaratabileceğimiz tek devinimdir.