Roma ordusu İtalya yarım adasını kent kent ele geçirmeye başladıkları sıra, bu fetihlere karşı koymak isteyen kentlerden biri, Romalılara karşı Yunan bir komutan ve kral olan Prryhus’tan yardım ister. Ve Prryhus da bu yardım istegini geri çevirmez. Kuzey Yunanistan kralı olan Prryhus, Büyük İskender’in de kuzeniydi. Ve ilginçtir ki; Plutarch’a göre tüm İtalya’yı istila etme aşkı ile yanıp, tutuşuyordu. Yaklaşık iki yıl boyunca Sicilya’da kamp kurdu. Sonrasında ise hedefleri doğrultusunda kırk bin kişilik dev ordusu ile bir plan yaptı.
Geç karanlık çöktüğü sırada ormanın içinden geçtikten sonra Roma güçlerine arkadan saldırmayı düşünüyordu. Askerlerini göndermeden önce rüyasında dişlerinin döküldüğünü ve ağzının kan ile dolduğunu görmüş, telaş ile generaline planların iptali istemişti, ama ne yazık ki geç kalınmıştı!
Rivayete göre askerler, filleri ve meşaleleri ile çoktan ormana girmiş, ama meşalelerin ömrünü hesap edememişlerdi. Güç, bela Roma askerlerine yaklaştıkları sıra tümü kılıçtan geçirilmişti.
Prryhus, elinde kalan diğer askerler ile, kötü sonuçlanan bu meşale hesaplaması sonrası umduğu şeyler hâlâ vardı. Çünkü fillerine oldukça güveniyordu. Bu kez ise Romalı askerler fillere kızgın oklar ile saldırıp, bir kargaşa yaratmaya çalışmış, nihayetinde başarılı da olmuşlardı. Hiddetlenen filler önüne ne geliyor ise eziyor, bu panik anından sağ kalan olmuyordu. Ve böylece otuz bin kadar daha askerini kaybeden Prryhus, Yunanistan’a kaçmak zorunda kalıyordu.
Ve akıllara bu olay sonrası ilk gelen şey ise elbette Sun Tzu oluyor! Onun öğretilerinde de belirtildiği üzere; ‘yüksek bedeller ödenerek kazanılan zafer, gerçek bir zafer değildir. Savaşmadan kazanmak en büyük başarıdır.’ der. Ki savaş sanatı da o dönemin tartışmasız en akılcıl savaş strateji kitabıdır. Günümüzde de hâlâ etkileri sürmektedir. Ve o kitap referans alındığında şu sonuç ortaya çıkar. Nihai zararı görünürdeki kazancından daha büyük olan zaferlere ‘Prryhus Zaferi’ denmektedir. İşte tüm bunlar gösteriyor ki; Prryhus zaferi, tüm gücü harcama ve ağır kayıplar verme pahasına da olsa, düşmana karşı kazanılmış galibiyetlere verilen bir çeşit adlandırma, yaftalamadır. Kısa bir vadeli zafer olarak görünmesi bir yana, stratejik açıdan oldukça sakıncalı bir durum olduğu pek tabiî ön görülebilir, ama bir süre diğer düşman ve faktörlere karşı zayıf bırakacağından dolayı da uzun vadeli bir yararının olduğu söylenemez. Durum da tam böyle iken; gerçek zafer, güç muhafaza edilerek ve yıpranma katsayısı minimum olacak şekilde kurgulanmış zaferler olduğuna hemfikir iken; söz konusu gerçekliğin en mantıklı ve akılcı olan yaklaşımı bu şekildedir diyebiliriz.
Bu olaya ilişkin bir örnek verilecek ise, yakın tarihimize göz atılması en muhtemel tavsiyedir. Çünkü dünya küçük, ama düşman hep olduğundan daha büyüktür. Uzun soluklu olmayan her zafer, Prryhus Zaferi gibi sonuçlanabilir. Ve bu sonuçlar aklı olan bir insan için ibret alınası bir ders mayetindedir. Eğer alınmıyor ise, vay hâle!