Hayatın günlük uğraşları bizleri her gün biraz daha yıpratırken akşam evimize döndüğümüzde huzurlu bir ortamı dört gözle ararız. Sıcak ve lezzetli bir yemek, sevdiğimiz bir televizyon programı, dinlediğimiz hoş bir müzik veya okuduğumuz güzel bir yazı. Hepsi de beynimizde sükuneti sağlamakta, kendimizi mutlu hissettirmekte. Hayata bakış açılarımız ne kadar farklı olsa da hepimizin istediği ortak kavramlar özünde aynı: huzur, mutluluk ve güven.
Önceki yazımda limbik sistemden biraz bahsetmiştim. Yine onunla ilgili bir konu yazmak istedim. Beynimiz nasıl bağımlı olur? Neden bir maddeye bağımlı hale geliriz? Bağımlılık yapıcı maddelere karşı nasıl önlemler alabiliriz?
Alkol, sigara, uyuşturucu, internet, telefon, pornografi, kumar en çok bildiğimiz ve gördüğümüz bağımlılıkların başında gelenler. Hepsi de birbirinden farklı dünyalar vaat etseler de esasında kurdukları cümleler aynı: “Yalnız değilsin, bak bizimle ne güzel vakit geçiriyorsun. Kimseye ihtiyacın yok. Böyle de gayet güzel eğlenebiliyorsun. Biz seni dinliyoruz, yanındayız.”
Fareler üzerinde yapılan bir araştırmaya göre bağımlılık içeren maddelere yönelim farelerin sosyalleşmesiyle ters orantılı şekilde artıyor. Bir fareyi tek başına bir ortama koyduğumuzda o maddeye bağımlı olma ihtimali çok yüksek. Deney faresi su yerine yanındaki bağımlılık yapıcı maddeye yöneliyor. Fakat deney farelerini bir fare sürüsünün bulunduğu, içinde çeşitli tüplerin, oyuncakların olduğu ortama bırakırsak farelerin bağımlılık yapıcı maddeye yönelimi çok ciddi miktarda düşmekte. Sosyal konumu ve “paylaşım” ihtiyacını karşılayan fareler, içinde uyuşturucu madde olan sulara nadiren yönelmekteler. Farelerden çok daha kompleks beyine sahip olan insanoğlu için de şartların daha farklı olmadığını söylersek yanılmış olmayız. Ailemizin yanımızda olduğu, sosyal statümüze saygı gösterildiği, temel ihtiyaçlarımızın karşılandığı, iç dünyamızdaki kaygılarımızı paylaşabildiğimiz bir ortamda bile bile lades deme ihtimalimiz gerçek anlamda az.
Keşke sadece “güvenli bir ortam” ile halledilebilse, fakat bir de işin fizyolojik kısmı var. Hoşumuza giden şeylerin bir çoğu dopamin adlı kimyasal maddenin salgılanımını arttırır. Bunu yapmasının sebebi ise beynimizdeki akkumbens çekirdeğini uyarması. İşte bu bölge beynimizdeki ödül sisteminin merkezini oluşturur. Ve burayı uyaran her ne ise, kendimizi mutlu ve tatmin edilmiş olarak buluruz. Tabii ki beynimizde böyle bir kısmın olmasının nedeni yaşadığımız hayattan keyif alabilmemiz. Temel ihtiyaçlarımız olan yeme-içme, cinsel güdüler, fiziksel aktiviteleri angarya olmaktan çıkarması. Fakat insanoğlunda işler her zaman istenildiği gitmiyor maalesef.
Gelelim olayın diğer kısımlarına. Bağımlılık etkenlerini sayacak olursak:
- Kullanma sıklığı
- Kullanma yöntemi
- Alınan haz
- Fizyolojik durum
- Psikolojik durum
- Genetik altyapı
Bunların hepsi her insanda farklı oranlarda farklı şekillerde tezahür etmektedir. Mesela genetik altyapı hepimizde aynı değil. Kimimizde alkole karşı doğuştan yatkınlık varken, kimilerimiz daha az bağımlılık potansiyeli taşıyor.
Veya psikolojik durumumuz hayatımızın her anında aynı değil. Bazı zamanlar gerçekten “destek” arıyoruz, maalesef ki aradığımız desteği çok yanlış yerlerde bulduğumuzu zannediyoruz. Psikolojik bağımlılık daha çok duygusal ve motivasyonal yoksunluk nedeni ile ortaya çıkar ve genelde doğal ödüller adını verdiğimiz ödüllere karşı ortaya çıkar. Doğal ödüllere örnek olarak yemek yemek, cinsellik ve fiziksel egzersiz verilebilir. Bunlar da tıpkı uyuşturucu maddeler gibi bağımlılık yapabilir. Bunların yanında alışveriş yapmak, kumar oynamak, internet, çalışma hayatı ve kendine zarar verme de bağımlılık hâline gelebilir.
Son zamanlarda hakkında sürekli tartışılan akıllı telefonların bağımlılığı ve tabii ki internet bağımlılığı. Şahsen her ikisinden de ziyadesiyle muzdaribim. TUİK’in 2015 yılındaki “Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması” raporuna göre: “Bilgisayar ve internet kullanım oranları 2015 yılı Nisan ayında 16-74 yaş grubundaki bireylerde sırasıyla %54,8 ve %55,9 oldu. Bu oranlar erkeklerde %64 ve %65,8 iken, kadınlarda %45,6 ve %46,1’dir. Bilgisayar ve internet kullanım oranları, 2014 yılında %53,5 ve %53,8’di.”
Ayrıca raporda şu kısımlar da dikkatimi çekti: “İnternet kullanım amaçları dikkate alındığında, 2015 yılının ilk üç ayında internet kullanan bireylerin %80,9’u sosyal medya üzerinde profil oluşturma, mesaj gönderme veya fotoğraf vb. içerik paylaşırken, bunu %70,2 ile online haber, gazete ya da dergi okuma, %66,3 ile sağlıkla ilgili bilgi arama, %62,1 ile kendi oluşturduğu metin, görüntü, fotoğraf, video, müzik vb. içerikleri herhangi bir web sitesine paylaşmak üzere yükleme, %59,4 ile mal ve hizmetler hakkında bilgi arama takip etti.”
Kısacası hepimiz sosyal medya bağımlısıyız. En önemli ihtiyaçlarımızdan biri olan sosyalleşme ihtiyacımızı maalesef sanal yollardan gidermeye çalışıyoruz.
Bir diğer ilgimi çeken kısım ise tabii ki alışveriş bağımlılığı. Bu da raporda şöyle geçmekte: “İnternet kullanan bireylerin internet üzerinden kişisel kullanım amacıyla mal veya hizmet siparişi verme ya da satın alma oranı %33,1 oldu. Önceki yıl İnternet üzerinden alışveriş yapanların oranı ise %30,8’di.
İnternet üzerinden alışveriş yapan bireylerin 2014 yılı Nisan ile 2015 yılı Mart aylarını kapsayan on iki aylık dönemde %57,4’ü giyim ve spor malzemesi, %27’si seyahat bileti, araç kiralama vb, %25,5’i ev eşyası (Mobilya, oyuncak, beyaz eşya vb), %22,4’ü elektronik araçlar (Cep telefonu, kamera, radyo, TV, DVD oynatıcı vb.), %18,4’ü kitap, dergi, gazete (e-kitap dahil) aldı.
İnternet üzerinden 2014 yılı Nisan ile 2015 yılı Mart aylarını kapsayan on iki aylık dönemde satın alış ya da sipariş veren bireylerin %23,2’si sorun yaşadı. En çok karşılaşılan sorun türleri teslimatın belirtilenden daha yavaş olması %47 ve yanlış veya hasarlı ürün veya hizmetin teslim edilmesi %45,4 oldu.”
Artık tek tık ile kapımıza kadar gelen ürünler, seçeneklerimizin fazlasıyla artması ve zahmetsizce araştırabilmemiz bizleri de alışveriş bağımlılığına doğru hızla götürmekte. Bu yazımda pek distopik bir evren çizmemeye çalışacaktım fakat görünen köy maalesef çok yakınımızda.
Bağımlılık konusu hakkında söyleyebileceğim çok daha fazla şey var. Ve gerçekten çok önemli bir konu. Sonraki yazımlarımda bu konuya tekrar eğilmek istiyorum. Buraya kadar okuduysanız gözlerinize sağlık. Sevgilerle.
Dipnot: Yoğunluk nedeniyle eskiye nazaran daha seyrek yazmak zorunda kalıyorum. Bu canımı sıksa da elimden geldiğince yeni yazılar için vakit ayırmaya çalışıyorum. Umarım ilerleyen tarihlerde daha düzenli şekilde yazabileceğim. Bağımsız bir hayat dileğiyle.
Kaynaklar:
http://bit.ly/1fv3hmW
http://bit.ly/2nNpC7W
http://bit.ly/1J2NwOq
http://bit.ly/2pfH7xI