Orta çağ, yani ilk çağ ile modern zamanlar arasındaki ara çağ, söylenene göre Batı Roma imparatorluğunun yıkılışı olan 476 yılı ile Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi olan 1453 yılları arasında kalan zamana ”orta çağ” yada ”karanlık” çağ denir. Atina’daki felsefe okulunun kapatılmasıyla birlikte filozoflar Sasani imparatorluğuna sığınmak üzere Atina’dan ayrılmışlardır. Üç yıl sonra bu kişiler geri dönerek Harran’a yerleştiler (532 yılında).
Justinien’in felsefe okullarını kapatması, aslında sonun başlangıcı sayılır. Felsefeyi ortadan kaldırma çabalarının neticesi olarak Roma ve Latin Avrupa karanlığa gömülmüş. Helenlik ile Hristiyanlık arasındaki çatışma da başlamış oldu.
İslam dünyası için varsayılan ”orta çağ”, aksine bir doğuş çağı, bir gelişme çağı, hatta kültürün doruk noktasıdır. Bu sınıflandırma Batılı tarih perspektifine göre oluşturulmuştur. Atina’dan kovulan felsefe Harran’a yerleşmiş adeta Bağdatın kurulmasını bekliyordu.
”Felsefesiz yaşamak, açmaya çalışmadan gözleri kapalı yaşamaktır. Başka bir deyişle kaba hayvanlar gibi yaşamaktır” der Descartes.
Abbasiler döneminde Bağdat’ın kurulmasıyla felsefe Harran’dan Bağdata göç etti. Halife Me’mun döneminde kurulan Beyt’ül Hikme (830’lerda) ile Felsefi faaliyetler doruk noktasına çıkmıştır. Kindi, Farabi, İbn Sina, İbn Rüşt ile doruk noktalarda Tefelsüf imkanı buldu Müslümanlar. Gazzali’nin felsefeye saldırısı, özellikle üç konuda onları tekfir etmesi felsefeyi İslam coğrafyasında bitirme noktasına getirmiştir. Endülüs’lü İbn Rüşt’le girdiği polemik bile felsefi dirilişi eski ihtişamına döndürmeye yetmeyecekti. Son darbeyi Moğollar vurdu ve Bağdat’ı yerle bir ederek, vahşet boyutlarına varan cinayetler işleyerek kütüphaneleri de yok ettiler ve felsefe bu topraklardan dönmemek üzere ayrıldı.
İskenderiye’den yedinci ve sekizinci asırda Suriye manastırlarına gelmişti felsefe. Yani Süryani Kültürden Arap kültürüne geçmişti. Latin Batı bu dönemde uykusundadır. Doğu Müslümanlarından Batı Müslümanlarına aktarım devam ederken, Hristiyan Batı gaflet uykusunun sonlanacağının henüz farkına varmıştı. Bağdat’tan Kurtuba’ya aktarım tamamlanmış, Toledo’nun düşmesini bekliyordu Hristiyanlar.
1130’larda Farabi ve İbn Sine Tercümeleri uyanışın ilk sinyalini vermişti bile. Platon ve Aristo’dan yarım asır önce tercüme edilmişti. Toledo’nun düşmesiyle Arapçadan Latinceye tercümelerde hız kazandı. İbn Rüşt’ün büyük etkisiyle ki, Dünya kültürüne tek başına onun kadar etki etmiş insan azdır, yeni Platoncu akın Latin Batıyı uykusundan uyandırmaya vesile oluyordu. 1210’larda Paris Üniversitesi bu işin lokomotifi olurken , hemen karşıda da Oxfort açılmıştı bile.
Böylece felsefi kitaplar,metinler, tercümeler, entelektüel hayat, bilim bunların hepsi Latin Batıya aktarımı yapılmış oldu.
Denir ki ilk insan felsefeyi (bilimi) İbranilere aktarmış, İbraniler Mısırlılara, Mısırlılar Atina’ya, Atina Harran’a, Harran Bağdat’a, Bağdat Kurtuba’ya ve son olarak da kurtuba’dan Hristiyan Avrupaya.
Osmanlı İmparatorluğunun Mısırı fethiyle, İslam kendi içine kapanışı tamamlanmıştır. Medreseler fıkhın kaleleri olarak çoğalmışlardı. Sonraki dönemde ulema basit tekrar rolüne indirgenmiştir. İçtihat kapısının kapatılması dinamik toplumdan, kısır çekişmelerin olduğu karanlık dönemin başladığının habercisiydi.
Hakikati arayan, hayatında bir defa bütün şeylerden gücü yettiği kadar şüphe etmelidir. Dünyada kör olanın Ahirette de kör olacağını unutmuştu maalesef bu dinin müntesipleri. Akıl süzgecinden geçmeyen bütün bilgilerin tutarsız olduğu en büyük emirdi oysaki.
Peygamberlerin mesajı ile felsefenin amacı aynı muhtevaya sahiptir. Hakikati elde etmek. Allah insanın hür iradesini kullanması neticesinde hayrı ve şerri yaratır. Güneş altında yürüyenle, gölgede uyuyan bir olur mu?
Ruhu bozulmuş olanlar hayatın değerinin olmadığını söylüyorlar. Oysaki her insan şu soruları sormalı kendine; Beşeri hayatın anlamı ve amacı nedir? Tanrının beni kabul etmesi için ne yapmalıyım?
Felsefe, zihin için iyi olana araştırmaya yöneltiyor insanı. Geri kalan nasıl olsa bulunur, bulunmasa da olur. Azıcık bilgelik, insanı ömür boyu mutlu kılar.
Bilinçli bir varlık için var olmak değişmek demektir. değişmek demek olgunlaşmak demektir. Olgunlaşmak demek sonsuzca kendi kendinin farkında olmak demektir. Özgürüz demek yalnızca ne yaptığımızı biliyoruz demektir.
Hikmetin Dili Evrenseldir.