Biz dünyada yaşamayı beceremedik. Kardeşlik varken, dostluk varken, anlaşmak varken, barış varken, biz öldürmeyi, düşmanlığı, uzlaşmazlığı ve savaşı seçtik. Tarihimiz hep gözyaşı ve kanla dolu.
İnsanlar dünyayı yaşanılacak bir yurt yaptı ama aynı zamanda da acımazsızca bir düzen kurdu. Hem dünyaya hem de kendisine zarar verdi. Bu insanoğlunun kaderi değildi. İnsanoğlu kaderini kendisi belirledi. Ayet’te dendiği gibi “yeryüzünde bozgunculuk yapıp, kan döktü.” Fıtratındaki kötülüğe meyledecek duygularının esiri oldu. İhanet etti, kandırdı, aldattı, çaldı, yok etti, saldırdı. Bazen anlatıldığında bile insanın yüreğinin ve aklının kabul etmeyeceği eylemler yaptı.
Biz kendi türümüzden olanları köleleştirdik. Kimimizi kiminize koşulsuz mal kıldık. Adalet sistemleri kurduk, yaptıklarımızın kötü olduğunu söyleyenlerin gazını almak için. Güvenlik güçleri oluşturduk, menfaatlerimizi korumak ve zulümlerimizi yaptırmak için. Silahlar icat ettik, hem de insanlığın ilk dönemlerinde. Derler ki, insanın ilk icat ettiği alettir silah. Eğitim sistemleri uydurduk, kendimize uygun, menfaatlerimizi sürdürecek nesiller yetiştirmek için. Teknolojiler icat ettik, hayatımızı yaşanılamayacak kadar kolay kılmak için. Böylece içinde yaşadığımız dünyaya yabancılaştık. Dünya bizim için sadece bir malzeme deposu haline gelmeye başladı.
İnsan kendi türünü öldürme konusunda var olan tüm canlıları geçti. Buna en vahşi ve en zehirli hayvanlar da dâhil. Mükemmel bir uzlaşı ve anlaşma aracı olması gereken düşünme becerisi, onu canlılar içerisinde en acımasızı yaptı. Şimdilerde Mars’a, Satürn’e araçlar gönderip tüketecek yeni dünyalar arıyoruz. Güneş sistemimize benzeyen yeni bir gezegen bulunmuş, geçenlerde haber oldu. Bu haber beni heyecanlandırsa da, sevinemedim. Çünkü bir gün oralara gidersek, oraların akıbeti dünyadan daha vahim olacak, diye düşündüm. Dünyadaki insan, tüm zamanlardakine göre daha dehşet verici olan zalimliğini binlerce yılda edindi. Üzerine çökeceği yeni gezende bu tecrübesiyle başlayacak yeni tarihine. Binlerce yıl sonra ulaşacağı düzeyi varın siz düşünün.
İnsan dediğimiz, Latince ismi Homo Sapiens olan ve benim de bir üyesi olduğum bu türü fazlaca kötülediğimi ve haksızlık ettiğimi düşünebilirsiniz. Bazılarımızın “Hiç iyi yönü yok mu insanın?” diye düşündüğünü tahmin ediyorum. Elbette var. Ama eskilerde çok azı anlatmak için kullanılan bir tabir var, “siyah buzağının üzerindeki beyaz tüyler” diye.
İnsanlığı tek bir insana benzetiyorum. Bu insan masumlara yardıma koşuyor, yıkılanları yapıyor, bir canlının varlığını korumak için canla başla çalışıyor, barış için mücadele ediyor. Diğer yandan aynı insan masum bir insanı katlediyor, adaletsizlik yapıyor, savaşlar çıkarıyor ve kan döküyor. Siz bu insana, “Kötü yönleri var ama iyi biridir.” der misiniz? Bu saydığım günahların karşısında hangi sevabın bir anlamı olabilir ki? Kabul edelim veya etmeyelim insanoğlu Ayet’in de yeminle ifade ettiği gibi “ziyandadır.” Çünkü var olanı idareli ve usulünce kullanmamış, hep aç gözlü, hep bencil, hep çıkarcı olmuş ve bu uğurda aklına gelen her şeyi gözü kapalı yapmıştır.
Fütüristlerin çizdiği pembe tabloların aksine gelecek için kaygılıyım. Kesinlikle abartmıyorum. Görüyorum, duyuyorum, dokunuyorum, hissediyorum yani ortada olanı dile getiriyorum. Umarım yanılırım. Artık uyarmaya bile dermanım yok. Bir çöküş var ve elimde olmadan izliyorum. “Karınca misali su taşımak” diyeceksiniz. Eyvallah. Ama artık karıncanın taşıdığı bir damla su, yangının hararetinden karınca daha bir adım atmadan buharlaşıp gidiyor.
Bu yazıyı yazarken oldukça karamsar bir ruh halindeyim. Belki başka bir gün yazsaydım ben de küçücük olasılıklara sarılacak ve sizi bu gidişi durdurmaya teşvik etmek için coşkulu cümleler kuracaktım. İnsan belirli bir yaştan sonra daha rasyonalist oluyor sanırım. Belki o yazıyı da sizlerden birisi yazar. Öyle bir yazıyı okumayı çok isterim. Mizah yazısı okumayalı çok oldu çünkü.
Resim: http://hayvancilikhaber.com/wp-content/uploads/09-prehistory-a.jpg