Damla Dalma

Tanrım,  şu an dua etsem geçerli olur mu? Hızlı tüketmedim. Hızlı yürümedim. Hızlı koşmadım. Hızlı denebilecek hiçbir şey yapmadım. Attığım her adımın doğru olduğuna yemin edebilirim. Aldığım her nefesin, düşe kalka yükseldiğim her adımın doğru olduğuna şahitlik edebilirim. Bu kadar mutlu giden bir oksijeni nasıl hızlı tüketebilirim. Karşımda duran, gözleri gözlerime değdiği anda iyi hissetmemi sağlayan bu devasa gamze… Nasıl böyle şeyler söyleyebilir? Abartma çok kötü şeyler söylemedi. Ola-bilinesi şeyler söyledi. Haklıydı. Sıkma artık onu.

Ön yargı neden böyle bir kelime… Din neden bu kadar önümüze çıkan bir engel, bir barikat… 500 yıl önce kurduğumuz hayale çok yakınken, neden birine verdiğim cevap yüzünden bu haldeyiz. Darmadağın.  Çıkmaz sokak gibi. Sözler ve ikna etmeler neden bu kadar uzun… Parende atmaktan yoruldum. Sende beni o şekilde görmekten sıkıldın. Şu an tanımsız bir cisim gibiyim. Bir yere çarpmak istiyorum. Tanrım, şu an bir şeyler yaratabilir miyim?

Kamburum günbegün belirlenmeye başlandı. İşsizlik arttı. Parasızlık çoğaldı. Sokaklar ciğerlerime doldu. Ciğerlerim mideme taştı. Ağaçlar kurudu. Kış değildi ama atkılar ön plandaydı. Bir kum tanesinin gözlerimden içeriye batırıldığı o gece. Sakin kalmam gerekiyordu. Öylece kaldım. Seni sevi yorumlar, aşık olsumlar, paralar, projeler, binalar, anlar, anlar… Hepsi şimdi girdap gibi etrafımda dönüyor. Silkelensem hepsi önümüze serilir mi ya da şu burnumu sızlatan,şu gözlük camımı tırmalayan sözler yok olabilir mi? Karşımda bir el bombası gibi duran o şey, patlasa öleceğim. Ama patlamıyor, acı çektiriyor. Şu an kimim ben? Ellerimin güzel olması benim kim olmama yardımcı olmuyor. Bir kişilik taşımama yardımcı olmuyor. Ellerimin güzel olması gökyüzünü tamamen kaplayacağım anlamına gelmiyor. Omuzlarımın geniş olması kamburumu kapatmıyor. Kamburum daha da belirginleşmeye başlıyor. Senden ötürü değil tabi ki. Saçmalama. Asla. Sadece bu ara kamburum canımı sıkıyor.

Yürümem lazım. Bu gibi durumlarda yürümek iyi gelir. Ama uzun yürümem lazım. Çünkü uzun yürümek, sokaklarla tartışmak demek… Uzun yürümek, anlamam demek… Uzun yürümek, sakinlik demek… Tamam, bir kadını mutlu edemeyebilirim ama benden ne isterse herhalde verebildiğimi düşündüm.Veremedim. Tanrım, daha fazla yürüyecek miyim?

Yorulmadım. Sıkılmadım. Sadece bu gelişi güzel sokaklar o kadar tanıdık geliyor ki. Üşüyorum. Soğuk hava burnumu sızlattıkça daha fazla ön yargılı oluyoruz. Saçmalama. Tabi ki canım sıkkın değil. Sadece bu olaylar o kadar hızlı yaşanıyor ki, uzun bir aradan sonra geriye dönüp baktığın zaman ‘ne gerek vardı? ‘ diye düşünebiliyorsun. Hızlı yaşamadım. Hızlı nefes almadım. Hızlı koşmadım. Uygun adım yerimde saymadım. Yorulmadım da…

Tanrım işte karşımda oturuyor. Sigarası iki parmak arasında, kelimeleri seslerle sevişiyor. Mutlu bir ilişkiyi köreltiyorum. Anlık sakinlik yaratıyorum. Dekoltesi umurumda değil. Bu ara jazz para etmiyor. Saksafonlar susmuyor, ayaklarım seni görünce yürümüyor, koşmuyor, artık üşüyor.

İşte karşımda debeleniyorum. Mutsuz ediyorum. Böyle bir kadın mutsuz edilir mi? Bir şekilde ediyorum işte. Bir şekilde uçurumdan, gökyüzünden, koca koca arsalardan aşağıya atıyorlar beni. Ölmüyorum. Ölmek kurtuluş belki… Bedenim saçlarından sürükleniyor, ölmüyorum. Can çekişiyor tırnaklarım, kanlar damarlarımda durmuyor, biri tuvalete gidiyor. Gözyaşları makyajını dövüyor, çirkin olmuyor.

Hali

Tavrı

Savruluşu

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan eve.

Yokluğun ne acayip

Yarım bir beden

Yarım düşünceler

Yarım ay

Yarım

Göze gözükmeyen

Gökyüzü

Ve birkaç

Serzeniş

Serpiliş

Düşüş

Üç misketin önemini anladım ve uzun bir aradan sonra onlara bir şeyler anlattım. Dinlemediler.Erkenden kapattım.

Son Yazılar