Tanrım

Tanrım seninle birçok özelliğimiz aynı. En büyük özelliğimiz yalnız olmamız. Belki senin kadar güçlü ve kudretli değilim ama sinirlenince pis bir adama dönüşüyorum. Sen ’OL’ diyorsun. Ben hiçbir şey söylemiyorum. Çünkü anlaşılacak bir adam değilim. Bir keresinde denedim.

Yapalım!

Böyle yapalım!

Şuradan yapalım!

Dedim…

Ama kimse beni dinlemedi. Çünkü dikkat çekecek bir güç sergilemedim. Senin gibi yağmur ya da kar yağdırmadım. İnsanların canını almak için bir melek de yaratmadım. İnsanları yakmak için 7 katlı bir cehennem de yaratmadım. Böyle şeyler yapabilseydim acaba nerede olurdum? Acaba böyle şeyler yapsam senin gibi dünyanın sonunu bekler miydim? Herhalde evimde olurdum. O da güvenliği ile alakalı büyük ihtimal… Evler güvenlidir. Evler dinlendirir. Seni yoğun bir güne hazırlar, sırtını sıvazlar. Evler çirkin mimarların eserleridir. Eminim benin kadar kötü toplumsal mesaj vermiyorsundur.

Senin yarattığın dünya ile bir sıkıntım yok. Ama insanoğlunun yarattığı bu dünya ile çok büyük sıkıntım var. Senin yarattığın Erkek ve Kadın ile bir problemim yok. Ama toplumun yarattığı Kız ve Adam ile büyük sorunum var. Senin bizi içinde bulundurduğun bu sınavdan bodoslama çakacağımın farkındayım ama bazen elimden geleni yapıyorum ve hiç olmadık yerlerde ismini söylüyorum. Gerçekten seni aramıyorum ama bir yerlerde olduğunu biliyorum. İnanmazsın ama bazen arıyorum. Hatta arayan arkadaşlarım var. Senin kadar değilim ama yalnızlığım senin kadar güçlü… Seni başkalarına anlatırken kelimelerim ağzımın tükürüğünde ıslanıyor, eriyor, kelimelerle birleşmiyordu. Öylesineydim. Kafadan atılmış bir örnek gibiydim. Gerçekten hırpalanmıştım. Senin istediğin gibi bir şeylere ‘ol’ diyince olmuyordu. Hiçbir işim rast gitmiyordu. Bir kapana kısılmış kaygılarla yaşamaya, özellikle para kazanmaya çalışıyordum. Her defasında da başaramıyordum. Tutturmuşum bir sanat sepet başka bir bok bildiğim yok. Elimde kimi tutsam çürütüyordum. Mutsuzluk ile aynı saftaydım ve burnuma gelen sarhoşluk olgusu beni yeterince sarhoş ve güzel göstermiyordu.

Seninle aramızda çok fazla fark var. Ama birkaç özelliğimiz aynı… Mesela bu kadar tepeden baktığımız toplum arasında yalnızız ve bende bir başkası gibi değil de; senin gibi kendimi bir şarkının tınısında buluyorum. Bazen uçabiliyorum ama bir yere kadar. Yani uçuyorum derken ayaklarımın yerden kesilmesinden bahsetmiyorum. Fikir, düşünce, sorgulama konusunda fazlaca uçuyorum. Sonra vuruluyorum. Yere düşmüyorum ama omuzlarım olabildiğince düşük, taşıyamıyorum. Annem bu ara fazla kızıyor bu yüzden bana… Eskiden böyle değilmiş buralar. Her yer güzelmiş. Şimdi sana sormam ayıp olur mu bilemedim. Şimdi neden buralar böyle? Her yer neden fazla sanat sepet, neden her yer bu kadar yerde? Neden cazın bilinmediği bir şehirde nefes alıyorum? Neden herkesin bu kadar gereksiz her konuda bilgisi var. Tanrım! Kafamın içi kimsesiz gibi… Bütün odaları boş gibi… Bütün odaları… Tanrım! Eğer koşabilseydim, yürümeyi tercih ederdim. Yani bunu bilmeni istedim.

Eğer ‘ol’ deseydim

Ve olsaydı

Hiçbir şeye ‘ol’ demezdim.

Yok etmeye çalışırdım.

Daha fazla… daha fazla… daha fazla..

 

Çünkü insanoğlu çığırından çıktı. Önüne kim çıksa onunla sonuna kadar öpüşüyor. Önüne kim çıksa bütün fikirlerini önemsiyor. O yüzden yok etmek lazım. En azından politik ya da jeolojik şeyleri ya da parasal şeyleri… Neyse başta özelliklerimiz aynı demiştim ama yanılmak istemiyorum. Bende böyle başladım. Böyle bitireyim.

 

İyi geceler Tanrım!

Kafamın içini biliyorsun.

Fazla solo…

Bu kadar çığlık atmasına izin verme!

 

 

Son Yazılar